John Nash Şizofreni İlaçlarını Neden Bıraktı?

Akıl Oyunları filmini izledikten sonra filmin gerçek hikayesini merak etmeyen yoktur. Filmden sonra ben de söz konusu bilim adamını araştırmaya koyuldum. Film de dahil Nash ile alakalı tüm yayınlarda ilaçlarını düzenli olarak kullandığı, geciktirmeden doktoruna muayene olduğu ve önerilerine harfiyen uyduğu sonucuna ulaşmıştım. Fakat durum bundan epey farklıymış. John Nash, 1970'den 2015'teki ölümüne kadar hiçbir psikiyatrik ilaç kullanmamış.


 

Bu herkes gibi benim için de şok ediciydi elbette. Filmde John Nash'in hala düzenli olarak ilaçlarını kullanmaya devam ederek bu sayede gördüğü sanrılarla beraber yaşamayı öğrenebildiği aktarılıyordu. İlaç kullanmadığı, ilaç kullanma telkinleriyle mücadele ettiği zaman da sanrılarla başa çıkması zorlaşıyor ve kendisini bir kabus/hayal/halüsinasyon karışımı içerisinde buluyordu. 

Aslında bu yönüyle Akıl Oyunları filmi bir ilaç propagandası filmidir. Yine de güzel bir film.

Fakat John Nash'in söylediği bunun tam tersiydi. Nash, ilaçların kendisini kötü etkilediği, yan etkilerinin tedaviyi engellediği sonucuna ulaşarak 1970'den önce düzensiz biçimde, 70'den sonra da tamamen ilaç kullanmayı bırakmıştı. 

John Nash'in tam olarak neden ilaçlarını kullanmadığını açıkladığı bir yayına ulaşamadım. Sanırım hasta insanların ondan ilhamla ilaçlarını konrolsüz biçimde bırakmalarını istemedi. Ama izninizle bu konuda iki kelam etmek isterim. 

Psikiyatri biliminin oldum olası doğru teşhis koyabilen objektif bir tıp bilimi olduğuna inanamadım. Subjektif sorularla hastadan alınan doğru-yanlış cevaplarla teşhis koyulduğunu ve buna göre beyin kimyasının bozulduğu önkabulüyle kimyasal ilaçlar verildiğini hepimiz biliyoruz. Hatta beynin hangi noktasına, neden ve nasıl elektrik verilmesi gerektiğini şıp diye bildiklerinden, yani "şok tedavisinden" de çok yüksek seviyede şüpheliyim. 

John Nash de bu nedenle ilaç endüstrisinin esiri olarak paranoid şizofreniden kurtulacağına inanmadı ve bunda kesinlikle haklıydı.

Bu yüzden güven vermeyen tıp alanları listemde psikiyatri 1. sırada.

30 küsür kişinin öldürüldüğü Port Arthur katliamını hatırlayalım. Konuyla ilgili yapılan Nitram filminde de failin olaydan önce ilaçlarını bıraktığı gibi bir izlenim uyanıyordu. Fakat doktorun ilaçsız tedaviye yönelik girişimleri de ailenin "huzur" talebi karşısında sönümleniyordu. Muhtemelen Nitram ilaçlarına düzenli olmasa da devam etti.

Belki de Nitram, ilaçsız bir şekilde tedavi edilseydi (ilacın bir anda bırakılması ile doktor gözetiminde bırakılması aynı şey değildir), bu katliam yaşanmayacaktı veya John Nash, herkesin istediği gibi ilaçlarına sorgusuz sualsiz devam etseydi, Nobel'i alamayacak, hatta belki de pişmanlık duygusuyla intihar edecekti. 

Vikipedi'de John Nash hakkındaki yazıya bakarsanız, yazının sonunda "Nash düzenli ilaç kullandı" şeklinde bir dezenfermasyonla karşılaşırsınız. Fakat Nash, ödüller aldığı bilimsel çalışmalarını yapmadan yıllar önce ilaç kullanmayı bıraktığını üstüne basa basa tekrar ediyordu. 

Peki tüm bunları nereden biliyorum?

John Nash'in hala Youtube'da bulunan bir röportajından... 2018'de Türkçeye çevrilen röportajın 6,5 dakikalık bölümünü izlemek için lütfen tıklayınız.  

Geçmişinde ağır şizofrenik ataklar sergileyen bir "ruh hastasının" beyanından yola çıkarak psikiyatrik ilaçları kötülemeye çalışmıyorum. Aynı "ruh hastası", oyunlar teorisinde ve difransiyel teorisinde köklü değişikler yapmayı başarmış ve ekonomi alanında Nobel'e layık görülmüş dahi bir matematikçi bu arada. Onun hayatı hakkındaki görüşleri önemli değil mi?

Ben burada psikiyatri bilimine yeni bir yöntemin gerektiğini, hatta köklü bir devrim gerektiğini vurgulamak istiyorum. Nash gibi ilacı bıraktığını veya psikiyatrik tedavileri reddettiğini beyan edenlerin hikayelerini dinlemek, sizlere aktarmak ve ilaçlar hakkındaki gerçeği görmek istiyorum.

John Nash ilaç kullanmayı bıraktığını beyan etmesine rağmen hala yazılı ve görsel medyada ilaç kullanmaya düzenli olarak devam ettiği bıkmadan usanmadan tekrar ediliyor. Bunun tonla para harcanarak üretilen, fakat faydasının zararından az olduğu kesinleşen psikiyatrik ilaçları kurtarma harekatı olarak yorumluyorum.

John Nash'in ilaçsız tedavi olduğunu anlattığı röportajı olmasaydı, hala ilaçla tedavi edildiğine inanacağımız gerçeği beni tedirgin ediyor. Ne yazık ki gerçek, böyle ince bir pamuk ipliklerine bağlı.

Bugün anti-depresan ve anti-psikotik ilaç kullanımında Türkiye rekorlar kırıyor. Aynı zamanda şiddet ve intiharda patlama yaşanıyor. Bu iki olayın birbiriyle bağlantısı olduğunu düşünmek için illa 10 sene tıp okumak gerekmiyor. 

Bu yüzden özellikle akıl sağlığımız konusunda ilaç meselesine daha bir dikkatli yaklaşmalıyız. 

Mental bozuklukları kişinin beslenmesi, çevresi ve yaşadığı ortamdan bağımsız düşünmek aslında sosyal bir deliliğe işaret ediyor. Bu öyle bir delilik ki klinik olarak tedavi ediciliği kesinleşmemiş ilaçların çoluk çocuk demeden herkese yazılmasına ve bu ilaç bağımlılarının şiddet ve intihar kurbanı olmalarına neden oluyor.

ABD'deki okul katliamlarını duymuşsunuzdur. Genellikle insanlar bu durumu  bireysel silahlanmanın suçu olarak görüyorlar. Elbette bir sorunun tek bir nedeni yoktur. Fakat bazı psikiyatristler, okul katliamları faillerinin büyük bölümünün hiperaktivite tedavisi gördüğü ve bağımlılık yapıcı psikiyatrik ilaç kullandıkları sonucuna ulaşmışlar.

Bu arada bugün bağımlılık yaptığı için yasaklanan uyuşturucu maddelerin büyük bölümü geçmişte psikiyatrik hastalıkların tedavisinde kullanılıyordu. Psikiyatri biliminin kurucularından olan Freud'un kendi dahil tüm hastalarına Bayer şirketinin ürettiği eroini verdiği biliniyor. Damarlarından eroin zerk edilen hasta, elbette kendisini daha "mutlu" addediyordu. Fakat bu "mutluluk" hali, eroinin çağın en büyük zehirlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmedi.

Diğer taraftan kenevir bitkisinin esrar üretildiği gerekçesiyle yasaklanması da eroini, kokaini, metamfetamini şifa diye sunan ilaç şirketlerinin lobiciğinden kaynaklanıyor. Kenevir ve tozlaşmamış dişi çiçeklerden elde edilen yağların beden ve akıl sağlığında çok yüksek bir olumlu etkisi olduğu klinik olarak kanıtlandı. Buna rağmen hala ülkemizde yasak.

Covid döneminde sağlık endüstrisinin içler acısı halini hepimiz bilfiil yaşadık. Bizi koruması gereken sağlık sistemi, aslında ilaç şirketlerinin kasasını koruyormuş, onu anladık. 

Elbette sağlık sistemi üç beş kâr odaklı şirketin eline düştü diye gerçek anlamda ihtiyacımız olan ilaçları kullanmamazlık yapmamalıyız. Bunun için elbette tıbba asgari bir güven duymak zorundayız.

Aşı gerekliyse vurulur, ilaç gerekliyse içilir. Bizim sade vatandaş olarak, neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu bilebilecek, araştırma yapabilecek gücümüz yok. Fakat bize doğru tedavinin yapılmasını talep edecek aklımız ve ortada bir yanlış varsa karşı çıkarak bir yüreğimiz var.

Not: Bu yazıdan yola çıkarak ilaçlarınızı bırakmayınız. İlla ilaçlarınızı bırakmak istiyorsanız bunu doktor gözetiminde ve bir takvime uyarak yapmalısınız. Doktorunuzdan daha doğal yöntemler, terapiler talep edebilirsiniz. Küçük bir ısrar ile doktor ilaç şirketlerinin esiri olsa bile sizi yönlendirecektir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar