ANAYASA MADDE 176 VE SAVAŞ KARŞITLIĞI

Savaşa karşı çıkma eylemi, savaş başlatan çevrelerin "hain avını" başlatmasına neden oluyor. Peki anayasa bu konuda ne diyor? 



Türkiye'nin IŞİD(DEAŞ))'e karşı yürüttüğü Fırat Kalkanı harekatının ardından YPG'ye yönelik başlattığı "Zeytin Dalı" harekatı yurt içinde baskı ortamına neden oldu. O gün bu gündür Erdoğan başkomutan sıfatıyla savaş çığırtkanlığı yapıp duruyor.

Devletin yüksek bürokrasisi ve hükumetin toplumu bu savaşların neden gerekli olduğunu mantık kurallarıyla anlatması gerekirken itiraz edenlere yönelik baskı ile zorla kabul ettirme yöntemini kullanıyor. 


Böyle olunca da tutuklanmaktan, "vatan haini" ilan edilmekten ve dışlanmaktan korkan gruplar sessiz kalmayı tercih ediyorlar. 


Bu durumda muktedir olan, askerin ve polisin emrinde olduğu, tüm devlet imkanları üzerinde hegemonya kuran iktidar, savaş karşıtlığını anında "hainlik" veya "terör sevicilik" olarak yaftalamaktan geri durmuyor. 

Erdoğan'ın hamanlarına benzeyen köşe yazarları ve yorumcular da Erdoğan'ın bu tavırlarından ötürü tatmin oluyor ve boynuz kulağı geçiyor elbette. 


Eski Ak Parti sözcüsü ve Cemal Kaşıkçı'nın ölmeden önce şu kadar süre içerisinde geri dönmezsen ona haber verin dediği Yasin Aktay'ın, "Savaş karşıtlarının ahlaki sefaleti" adlı yazısını okumanızı öneririm. Böylelikle durumun vahametini gözlerinizin önünde betimlemiş olacaksınız.


Durum böyleyken ben de şu küçük Anayasa kitapçığını kurcaladım ve 176. maddeye bakakaldım. Madde Anayasa'nın başlangıç bölümünün de Anayasa'ya dahil olduğunu söylüyor. 



MADDE 176- Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir. ...

Peki Bu başlangıç bölümünde ne yazıyor?


Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu... 

Görüldüğü gibi anayasaya dahil olan bu bölümün son satırları, ülkenin kurucusu olan Atatürk'ün "Yurtta sulh, Cihanda Sulh" sözünü kullanmak suretiyle her vatandaşın huzurlu bir hayat talebine haklarının bulunduğunu söylüyor. 


Yani size göre bir savaş "gerekli", "lazım", "ihtiyaç", "kızıl elma" olabilir. Fakat, bana göre değil, ben huzur, kardeşlik ortamı isteyen, yani savaşa karşı olan bir vatandaşım." diyen birisi anayasal hakkını kullanmış oluyor. 


Dolayısıyla, Anayasanın %99'unu beğenmesem de değiştirilene kadar uyuması gerektiğini düşündüğümden bu "başlangıç" bölümüne dayanarak, herkesin savaş çığırtkanlığı hakkı olduğu gibi, savaşa karşı çıkma hakkının da olduğunu hatırlatmak isterim. 


Toplumsal nefsi müdafa haricinde savaşlara karşıyım. İşgal ve fetih hareketleri yalnızca bitmek tükenmek bilmeyen yeni savaşlara sebep oluyor. İnsanlar ölürken çevre de yok oluyor. Çünkü savaşların zararı faydasından dünyalar kadar fazla. Bu yüzden bu hakkın yılmaz savunucusuyum!

Kabuğuna çekilenlere yalnızca yazılı bir kağıdı uzatıp, "aha bak senin hakkın var" demek yeterli değil elbette. "Kendi yazdıkları Anayasa'ya uyuyorlar mı ki buna uyacaklar" gibi geri dönüşler alıyorum. 


İşte durumun vahameti ortada...