TÜRKİYE'DEN KAÇMA ORANLARI NEDEN ARTIYOR? : KAÇMAK DOĞRU MU?

Her şey yolundaysa, gelecek umutla doluysa, özgürlük her yana yayılmışsa, "diktatörlük olsaydı sen bu soruyu soramazdın"sa neden bunca insan akın akın memleketten kaçıyor o zaman? Buyrun tüm yönleriyle tartışalım...

Oldum olası kaçmayı doğru bulamadım. Savaşmak, zorluklara göğüs germek yerine kaçmak, teslim bayrağını çekmek, zulme boyun eğmekti kanımca. İnsan eğer gücü varsa, sağlıklı ve dinamikse neden zulme karşı durmasın, tepki göstermesin, reddetmesin.

Özgürlük ortamının dalgıçların kullandığı tüplerdeki hava gibi her geçen gün azalması, boğazlarda bir daralma hissi meydana getiriyor. İnsan hayvandan farklı olarak düşündüğünü ifade eden bir canlıdır. İfade edilmemiş düşünce insan içinde mide ağrısı gibi acılara sebep verir. İfade bir rahatlama, yani bir çeşit boşaltım faaliyetidir. Beyinde doluşan parça parça düşünceler, ifade yöntemleriyle birleşirler, anlaşılır hale gelirler hem ifadeyi anlamaya çalışan hem de ifade eden için...

Sınır dışı savaşların, ekonomik bunalımların, yaşam tarzı baskılarının bini bir para ülkemizde. Durmadan bir siyasetçi ülkenin bir kesimini, bir kültürünü hedef gösterebiliyor. Böyle bir ortamda ülkenin mozaiğinin bir kaç parçası kaçma niyetiyle dolup taşıyor. 

Kaçma niyeti taşıyan, umutlarını yitirmek istemeyen, emeğiyle yaşamsal ihtiyacını bile karşılayamayacak olanların çok iyi anlıyorum. Onlar savaşmak yerine, örgütlenmek yerine bir "şans" arıyorlar. Bulundukları bölgede toprak kurak ve onlar verimli arazilere göç etmek istiyorlar Orta Asya Türkleri gibi..

Fakat madalyonun bir diğer yüzü var. O yüz ki ülkenin kaynaklarını, emekleri sömürenlerin, var olan güçlerine rağmen siyasi iradeyi etkileme gücünü emek lehine kullanmayanların yüzü. Zenginlerin, yani bir eli yağda bir eli balda olanların yüzü. 

Sosyal sorunları görmezden gelen, ülkenin durumuna tek laf etmeyen, hep kendi özfaydasını düşünen bu yığınların da oluk oluk kaçması beni şaşırtıyor aslında. Burada krallık kurmuş olanlar neden kaçsınlar diye düşünmedim değil. Demek ki memlekette küçük çaplı değişimler olacak. 

Özellikle New York Times'deki yazıya göre ülkenin "yeteneklileri ve zenginleri" "sürüler halinde" ülkeyi terk ediyorlar. NYT Haberi için Tıklayınız. 


Onlar ellerindeki sermaye ile, eğitim durumlarına göre, yaşam tarzlarına göre hemencecik vatandaş olarak kabul edilebiliyorlar. Minnacık bir ada ülkesi olan Malta da zenginlerin tercihleri listesinde birinci sırada bulunuyor. 

Malta ve bilimum ada ülkeleri offshore bölgeler olarak adlandırılırlar. Buralarda vergiler %1'e yakındır. Bu tip ülkeler para korumacılığından doğan komisyonlarla zenginleşirler. 

Göç edilen ülkede eğer milyonlarınız yoksa pek de bir şansınız yok aslında. Yine Türkiye'deki gibi emek sömürüsünü iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Oralarda da Abdi Ağalar olacak. 60 milyona yakın insanın yemek yardımı aldığı ABD'ye, binlerce yaşlının soğuktan hasta olup öldüğü İngiltere'ye de gitseniz durum aynıdır. Cebinizdeki paranızla "varsınızdır".

Fakat bu ülkelerde yöneticilere ana avrat düz gitseniz de, polis sizi sabaha karşı falan tutuklamaz, gözaltına bile almaz. "Bu lafı neden söyledin" demez, diyemez. İfade özgürlüğü der geçer. Hatta bununla ilgili sizlere Hollanda ile olan gerilim sırasında Türkiye'nin saygınlığını korumak için toplanan Türkiyelilerin şu görüntüsünü izletmek isterim.

"Burası Türkiye Değil"

Ekonomik bunalımlar, sonu gelmez savaşlar bir kenara, insanı kışkırtan, kaçırtan, isyan ettirten en önemli olgu ifade özgürlüğünün engellenmesi olgusudur aslında. Nasıl birisiyle olan tartışma sırasında söylediklerimizin dinlenmemesinden dolayı sinirleniriz, insan yerine konulmamaktan şikayet ederiz, bu da böyledir. İfade dinlenildiği zaman değerlidir.

Yazının başında da söylediğim gibi asla geri dönmemek üzere kaçmayı, terk etmeyi doğru bulmuyorum. Şuanda kaçmak için kapıların aşındırıldığı coğrafyalar zamanında bitmez tükenmez bir kan gölünü andırıyordu. Kardeş kardeşi katlediyor, oğullar babaları boğazlıyordu. Ama o coğrafyanın reformistleri kaçmadılar. En ulvi olanın üzerlerinde yaşadıkları memleketlerini olumlu yönde değiştirmek olduğunu çok iyi biliyorlardı. 

Kaçmak zorunda olanları anlıyorum. Meriç nehrinde, Ege'de ve Akdeniz'de boğulanları unutmadım. İş bulamayanları, boğazı daralanları, ailesinden baskı görenleri hep biliyorum. Ama varsa eğer gücümüz, elimiz tutuyor, dilimiz korkmuyorsa, üzerinde yaşadığımız memleketimizin akın akın kaçılan Avrupa'dan bir farkı kalmaz. Doğru ekim teknikleriyle, yarasa gübresi yoksa, tavuk gübresiyle buranın toprakları da yeşillenebilir, bire 40, bire 50 verebilir.

Yeter ki cesaret...