Devasa bütçeleriyle Ankara ve İstanbul'dan herhangi birisini
kaybeden Erdoğan, Amerikalıların deyimiyle "topal ördek" durumuna
düşer; ülkede kolluk gücüyle hak arayış eylemlerinin önüne geçilemez. Bu yüzden
Erdoğan "eşeğini sağlam kazığa bağlama" derdinde.
Yukarıdaki tanımlamalar dış politikada oldukça fazla kez
dillendirilmiş kavramlardır. Bundan rahatsız olmamalıyız; şimdi anlatacağım durum
ancak böyle özetlenebilir.
Erdoğan sınırsız yetkiye ve dolayısıyla mutlak güce sahip
olduğu 24 Haziran seçimlerinden bu yana yerel seçimlere hazırlandı. Öyle ki,
seçimlerden önce vaat ettiği "3600 ek gösterge"yi bile yerel
seçimlerden sonraya erteletti. Böylelikle EYT olarak kısaltılan Emeklilikte
yaşa takılanlar ve emeklilik yaşı gelip de biraz daha yüksek emekli maaşı almak
isteyenler bu ek gösterge "lütfunu" bekleyeceklerdi.
Erdoğan ve etrafındaki duygusuz "profesyoneller"
her zaman faydacıdırlar. İktidarda kalmak en asli amaçtır bunlara göre. Bunun
için ne yapılsa mubahtır. Bu anlayışın ortaya çıkışı toplumumuzda beliren
Mehmet Akif'in de eleştirdiği iğrenç bir "kaderci" anlayıştır.
Bu anlayışa göre:
Kazanan, Allah istediği için kazanmıştır. Nasıl kazandığının
önemi yoktur. Aynı şekilde ne günah işlediyse, kaybeden de Allah istediği için
kaybetmiştir. Kaybeden neden kaybetmiştir, kazanan neden kazanmıştır, bunu
araştırmanın, sorgulamanın hiç bir anlamı yoktur. Hatta bu günahtır. Çünkü
Allah'ın gücünü sorgulamak demektir. Halbuki bu Allah'a değil yeryüzündeki
"Allah'ın gölgesi"ne tapınmak demektir. Şirk ortak koşmak demekse, bu
anlayış şirktir.
Aslına bakılırsa bu anlayış iktidarda namaz kılan, oruç
tutan ve her yerde Allah, kitap diyen birisi olunca oluşuyor. Eskiden de bu
ülkede "başarılılar" vardı ancak, kimse bu uhrevi dereceyi onlara
atfetmemişti. Gerçi Atatürk üzerinde "Atatürkçüler" nezdinde böyle
bir "ilahi" konum göze çarpıyor. Erdoğan ile Atatürk'ü yetki ve
sorumluluk bakımından birbirine benzetenlerden daha farklı bir biçimde
benzettiğim bu konuyu başka bir yazıya bırakıyorum.
Yukarıda anlattığım tüm bu inanç dünyası Erdoğan'ı ve
çevresini ilahi bir kata çıkarıp onun asla inmeyeceği koltuğa zamkla
yapıştırmaktadır. Erdoğan bu yüzden kolay kolay o koltuğu bırakmayacaktır.
15 Temmuz'da ki suikast girişiminden kurtulması ve
sonrasındaki halk ayaklanması da Erdoğan'ı bu "tanrısal" kata
çıkarmıştır. Aynı şekilde Atatürk'e isabet eden şarapnel ve onun da İzmir'deki
suikast girişimlerinden sağ kurtulması ve Adnan Menderes'in düşen uçaktan sağ
kurtulması da böyledir. Hatta Hitler'in bir çatışma alanında üzerine gelen
bombayı hissederek konumunu değiştirmesi de böyledir. Burada kişileri değil
elbette toplumu, yani x kişini sevdiğini ve onun yolunda olduğunu söyleyenleri
eleştirmek gerekir.
İlahi olarak tanrının artık onu desteklediğine inanan
toplumlar sayesinde Erdoğan artık her
istediğini yapabilen bir "tanrı-kral"dır.
Bu anlamda Ankara ve İstanbul'dan herhangi birisini kaybeden
Erdoğan "topal ördek" durumuna düşer. Çünkü bu illerin hem sembolik
hem de maddi değerleri muazzamdır. Hatta Erdoğan'ın da ülkenin Başbakanlık
koltuğuna oturmadan önceki durağı İstanbul Belediye Başkanlığıydı. İstanbul'un
kaybı zaman içerisinde Erdoğan'ın da kaybı anlamına geleceğinden dolayı, Erdoğan'ın
deyimiyle İstanbul giderse, Türkiye gider...
Çünkü kaybetmek, "Allah'ın takdiridir." Dindar
kitlelerin zihninde bu iki devasa şehrin kaybedilmesi durumunda Erdoğan'ın
mucizevi, ilahi duruşu sorgulanır olacaktır ve Erdoğan tekrar bu dereceyi
kazanmak durumunda kalacaktır.
Elbette İstanbul'da ve Ankara'da ihaleleri yapılan ve
yapılmakta olan devasa rant projeleri var. bu rant projelerinin garantisiyle
paraya para demeyen zenginleştirilmiş kitleler de zamanla "hasta
adamın" etrafından çil yavrusu gibi dağılacaklardır. Aynı şekilde yurt
dışı zenginleriyle anlaşmalar da yapılmış durumda. Onların tepkileri daha sert
olacaktır elbette.
Erdoğan için sıkıntılı olan bu süreçte "seçimi seçimden
önce garantileme" stratejisi gereğince Ak Partililer harıl harıl çalışmaya
başladılar. Adayların isimlerinin önemi yoktu. Yalnızca bir seçim önce Ak
Parti'ye verilen oylar başka bir yere kaçmasın, yeterdi.
Bu anlamda İşsizlik maaşının alınmasının esnetilmesi ve
çeşitli memurlara verilen 3600 ek göstergenin bekletilmesiyle, emekli
olacakları karambolde bırakması bu yüzdendir. Artık memur ve emeklisi Erdoğan'ı
"rızık verici" olarak görmeye başlamaktadırlar. Bayramlarda verilen
bin lira da bu anlamda "oy satın alma" olarak adlandırılabilir.
"yediği kapa pislemek" deyimiyle büyüyenler bu
parayı aldıktan sonra "dinen yanlış yapmamak, günah işlememek" duygusuyla sandık başında yine ampule
basacaklardır.
Ben YSK'nın bu seçimde de "güven vermeyen" bir
kurum olarak hakemlik vasfını layığıyla yürüteceğine inanmıyorum. Kelle
koltukta adalet tesis edilebilir mi? "Mühürsüz oylar geçerli sayılır"
kararını seçim sırasında veren YSK'dan ne bekliyoruz Allah aşkına?
Yerel seçimler diğer seçimlere benzemez. Bu seçimlerde
muhtar da seçeceğiz, il ve ilçe meclislerini de seçeceğiz. Bu anlamda ülkenin
önemli bir bölümü bu seçimlerde bir akrabası için çalışacak. Böyle hassas bir
ortamda suç eylemlerinin de olması işten bile değil.
Halihazırda kayyumların yönettiği doğu illerinde yeniden
HDP'liler seçilirse Erdoğan bu başkanlıklara yeniden kayyum atama yetkisini
kullanabileceğini zaten durmadan dillendiriyor.
Yukarıda kısa kısa anlattığım handikaplar seçimlerin güvensiz
bir biçimde yapılacağını ve seçimlerden sonrasının belirsizliğini bizlere
apaçık anlatıyor olmalı. Bu anlamda Erdoğan'ın yeniden yerel seçimlerde
"eşeğini sağlam kazığa bağlamak" için elinden geleni ardına
koymayacağına inanıyorum. Erdoğan'ın yanındakilerinin de gelecek kaygısından
dolayı Erdoğan'a daha yüksek perdeden bağlılıklarını ilan edeceklerini de
biliyorum.
Çünkü,
Erdoğan'ın ayağı ne zaman tökezlese savaş isteğiyle
dolduğunu hepimiz biliyoruz. Savaş tamtamlarının gürül gürül çalındığı
"Fırat kalkanı ve Afrin harekatı"nı
unuttuk mu? Yakın tarihte de yeni savaşlarla vatandaşın zihinleri ele
geçirilebilir. Bu anlamda yerel seçimdeki "başarısızlık" neticesinde
MHP'nin bürokratik desteğini de alan Erdoğan, tüm yetkileriyle milliyetçi
politikalara devam edebilir, operasyonlara girişebilir.
Ancak,
Milliyetçi/savaşçı politikalar ekonomik anlamda tuzludur.
Türkiye'nin iki senelik savaş dönemi sonunda 2018 ekonomik krizini yaşadığını
ve işsizlik seviyesinin 2019 yılında son 30 yılın en yüksek seviyelerine
çıkacağını da söylemeliyiz. Böylelikle işsizlikle ve yetersiz ücretlerle açlığa
mahkum edilen vatandaş silah veya mermi yiyerek hayatta kalamayacağına göre,
sosyal hareketler an meselesi olur.
Bu küçük çaplı sosyal hareketler yeni savaşlarla ve dış
tehditlerle bir nebze olsa engellenebilir. Ancak zaman geçtikçe bu hareketler
de büyüyecektir. Kolluk güçleri de bu hareketleri engelleyemezse, son derece
karışık dönemlerden geçeceğiz demektir. Bu karışık dönemlerde yeni "gezi" olaylarının ortaya çıkacağını söylemek de yerinde bir öngörü
olacaktır.
Bu günlerde konkordato, iflas erteleme ilanları 10 binleri
buluyor. Şirketler harıl harıl işçi çıkarıyor ve işçi örgütlerinin grev hakları
kolluk gücüyle zaten engelleniyor. İşçinin borç ile tüketim döngüsü de faiz
oranlarının artmasıyla kırılıyor. Kredilerin geri dönüşlerinde aksaklıklar
yaşanmaya başlıyor.Tüm bu seçim süreçlerinde de vatandaşlar enflasyonun en
büyük mağdurları durumuna düşüyorlar. Enflasyon kırbacın ucudur, kırbacın ucu
en çok acıtan bölümüdür.
Ülkede "tanrı-kral" haline getirilen Erdoğan,
komşu ülkelerdeki "tek adam"lığın sonuçlarını iyi tahlil etmelidir.
Dünya tek adamlıktan çoğulcu demokratik kurumsallığa doğru yolculuk ederken
bizim gerilememizin elbette sancılı sonuçları olacaktır.
Erdoğan yerel seçimlerden görece başarılı çıkacaktır, bundan
eminim. Ben yukarıda anlattıklarımı düşünen Erdoğan'ın
"başarısızlığı" kabul etmediğini biliyorum. Ona göre, başarı için her
yol mubahtır ve yine ona göre, o asla kaybetmeyecektir. Çünkü "Allah
onunla beraberdir"
Aslında tarihsel ilerlemeye odaklandığımızda devasa binalar
yapıp, devasa ordularla yeryüzünü işgal etmeye çalışanların esamesinin
okunmadığını görmeliyiz. Mısırdaki piramitler artık birer eğlence mekanı oldu.
Tarihteki tüm bu adaletsiz yönetimler bir bir yıkılırken elbette günümüz
adaletsiz rejimlerinin de esamesi okunmayacaktır. Yalnızca tarih kitaplarında
yerini alacak bir hikayeden öteye gidemeyecektir. Allah zulmedenlerin yanında
değil, zulme karşı duranların yanındadır.
Yarım yüzyıl iktidarda kalmış olanlara ne olduğunu ne çabuk
unutuyoruz. Tarihi ibret için değil de bir övünç kaynağı olarak kullananları uyarıyorum. Sandıkta kazanabilir, ancak gönüllerde, zihinlerde
kaybedebilirsiniz. Zihinlerde kaybederseniz, sandıklarda kazanmanızın zerre
anlamı yoktur...
SOSYAL AĞLAR