SARIKAMIŞ'TAN İBRET: KANUNDA MUTLAK İTAAT

Yıllardır şehit cenazesi gelmesine alıştık artık. Öyle bir alıştık ki, "neden şehit oldular?" sorusunu bile soramıyoruz. Bunun gibi sorular TSK'nın kurumsal kimliğine ve subaylarına yönelik bir hakaret olarak algılandığı an bertaraf ediliyor, söyleyenler yargılanıyor, bazıları tutuklanıyor, "emirler sorgulanamaz" deniyor. TSK iç hizmet kanununda "Mutlak itaat" bile yazıyor. Durum böyle iken, Sarıkamışı Sarıkamışta bırakmış vaziyette yalnızca bir Fatiha okuyup geçiyoruz. 

Sorgulayanı hiçbir kurum sevmez. Çünkü gelenekleri alt üst edebilir, alışılmışın dışına çıkılabilir. Böylelikle geçmişin yetkilileri sorumlu tutulabilir. Bu da devasa bir korkuyu besler. O yüzden ölümleri sorgulamak cesaret ister. 

Genellikle halihazırda çalışanlar, belli bir düzen tutturmuş olanlar düzenlerinin bozulmamasını kutsarlar. Onlar yanlışı gördüklerinde susar, doğruyu gördüklerinde avazı çıktığı kadar bağırırlar. Yukarılara yaranmak ve daha yetkili ve bir o kadar da sorumsuz görevlere geçmek isterler. "Her istediğimi yapayım ama kimse benden hesap sormasın" derler. Kutsanmış "başarı" kavramını temerküz etmek isterler. Başarısızlık astın, veya eğitim dünyasında öğrencinin, başarı üstün yani öğretmenindir. 

 Dolayısıyla bunlar astların üstlere mutlak itaat etmesini beklerler.

TSK iç hizmet kanununda geçen bu tanımlama Sarıkamış'ın hiçbir şekilde bir ibret vesikası olarak kullanılmadığını bize apaçık göstermektedir. Dilerseniz şu maddeye bir bakalım:

TSK İÇ HİZMET KANUNU MADDE 14:
Ast; amir ve üstüne umumi adap ve askeri usullere uygun tam bir hürmet görtermeye, amirlerine mutlak surette itaate ve kanun ve nizamlarda gösterilen hallerde de üstlerine mutlak itaate mecburdur.

Tüm TSK mensupları bu kanuna göre amirlere boyun eğmek zorundadır. Yani her bir ast bu madde ışığında üstünün vereceği her türlü ama her türlü emri uygulamakla, verilen emri asla sorgulamamakla görevlidir. Kanunun deyimiyle bu MECBURDUR. 

"İtaat" kelimesinin kökeni:
Arapça ṭwˁ kökünden gelen iṭāˁa(t) إطاعة  "boyun eğme, tav olma" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ṭāˁa طَاعَ  "boyun eğdi" fiilinin ifˁāla(t) vezninde (IV) masdarıdır. - Nişanyan sözlük

Sarıkamış'taki askerler de bu şekilde mutlak bir hürmet ve itaatle görevlerine gittiler. Asla sorgulamadılar başlarına gelecekleri. Emir verildi ve gittiler. Görülüyor ki Sarıkamış'tan yüz küsür sene sonra bile geçmişin hataları hala tekrarlanıyor.

Ahlak dışı emirler, insan üstü görevlerle çalıştırılan astlar, üstlerin kölesidir ülkemizde. Bir tren kazasında bile yalnızca ray kontrolcü telsizcilerinin yargılanıyor olması da bu yüzdendir. Onlara insan üstü çalışma emrini veren, sinyalizasyon aletlerini kullanmayı bile akıl etmeyen amirler asla ama asla sorumlu tutulamazlar.


Yeni '82 Anayasa'sıyla bu konuda bir düzenlemeye gidildi. 15 Temmuz'da bu madde gerekçe gösterilerek "emir uygulayan kölelerden" bir kısmı "neden kanunsuz emri uyguladın" diye cezalandırılıyor. Halbuki kanunu size gösterdim.

ANAYASA MADDE 99:
Kanunsuz emir
Madde 99- (1) Kamu hizmetinde çalışmakta olan kişi, amirinden aldığı emri, kanuna aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak amir bu emrini yazılı olarak tekrarlarsa, emir yerine getirilir. Bu durumda, emri yerine getiren sorumlu olmaz
Çalışmaktan hastalanmış astların bir de bu anlaması zor kanunları ezbere bilmesi bekleniyor. Hem de emri uygulamadığını yine amirine iletmesi gerekiyor. İşin komik tarafı amirin verdiği emrin "kanunsuzluğunu" yine aynı amire bildirmekte zorunlu tutuluyoruz. Geri dönüp tekrarlanırsa emir, uyguladığımızda "sorumlu" olmuyormuşuz. Suçsuz varsayılıyormuşuz. 

Kişisel olarak "suç işlemiş" olan birisinin bu suçu amirinin emriyle işlemesi cezayı hafifletmemelidir. Amiri daha yüksek perdeden bir cezalandırılmaya tabi tutulurken, o aradan sıyrılmamalıdır. Böyle olunca her haltı yiyen "astlar" da zamanı geldiğinde, üzerlerine atılı suçları amirlerine isnat etmekten hiçbir beis görmezler. Zaman gelip de amir konumuna erişenler bu sorumsuzluğa devam ederler.



İnsan ki aklı vardır.
Hakikat açıktır, apaçık.
Bu yüzden aklı olan insan her türlü sorumludur.

Tarikatlarda şeyhe, okulda öğretmene, camide imama, orduda komutana, kamu da amire, evde babaya... İtaat Allah itaat, her yerde itaat...

15 Temmuz'da da mutlak anlamda itaat eden, amirine hürmetle bakan astlar darbede görev aldılar, sivillerin üzerine ateş açtılar. Tüm astlar bu itaat partisine kendilerini kaptırsalardı darbenin başarıya ulaşması an meselesiydi. Ama asların %98'i bu kanunsuz, ahlak dışı emirlere uymadılar. Biz şimdi bu "emre itaat etmeyen" astları neden destekliyoruz? Neden onların emre itaatsizliklerini doğru buluyoruz? Bu bir ibret vesikası olacağı yerde, müzelerle, belgesellerle zihinlerimize kazınacağı yerde bir zafer haline getirilerek anlamı boşaltıldı. 

Sarıkamış'ın sorunu soğuk iklim koşulları,15 Temmuz'un sorunu devlete sızmak değildi. Asla da olmayacaktır. Soğuk iklim şartları her zaman gelecek, devletin içine sızmak isteyenler her zaman olacaktır. Asıl mesele insan aklının değeridir. Akılların kiraya verilmesidir. Sorgulanamaz emirler, hürmetle bakılan amirlerdir asıl sorun. Bunları da kanun diye yazanlardadır asıl sorun, ve onları tekrar tekrar yılmadan seçenlerde...

Yüzlerce şehide rağmen asla "bu askerler neden şehit oluyor?" sorusunu soramadık.

Kazalar sonrası "neden kaza oldu?, sorumlusu kim?" diye sorduğumuzda, konrolör ve bekçiden ileriye hiçbir amir yargılanmadı. Olsa olsa ifadeleri alındı. Bakanlar vurdumduymazca açıklamalar yaparken, istifa sözcüğünü bile ağızlarına alamadılar amirlerinin baskısı yüzünden.

45 Uzman çavuş verilen insan üstü emri uygulamayınca hepsinin toptan "emre itaatsizlik" suçlamasıyla yargılanmalarını sorgulayamadık. 

ABD ordusu Suriye'den çekilirken yerine neden TSK'nın geçeceğini sorgulamıyoruz.

Hatta ülkemizde askere gidecek bir erkek çocuğuna ailesi tarafından verilen öğütlerde "amirin ne derse onu yap" deniyor. "Diklenme komutanına" deniyor. Bunu bile sorgulayamıyoruz. Daha evde başlıyor itaat eğitimi...

Sarıkamış'ı Sarıkamış yapan verilen ahlak dışı, insan üstü emirlerdir. Kişi yaratıcı tarafından verilen akla ihanet etmeden, iradenin kıymetini bilerek davranmalı ve emirleri sorgulamalıdır. Yoksa yeni Sarıkamışlar, yeni 15 Temmuzlar meydana gelecektir, hiç şüpheniz olmasın.

Hep merak etmişimdir. Bir general emir verdiği neferden daha mı akıllı ve yeteneklidir? Bir müdür,günde on kere azarladığı kapıcıdan daha mı dürüst ve namusludur?
-Dostoyevski