GENÇLİĞİN İNTİHARI

Siyasi iradenin başıboş bir biçimde günü kurtarma arayışı intihar oranlarını düşürme anlamında hiçbir işe yaramıyor. Son açıklanan verilere göre; genç nüfus intiharında azımsanmayacak bir artış var. Ülkenin gençliğine doyurucu bir gelecek vaat etmeyen toplum ve siyasi irade bu tablonun asli sorumlusudur.

Bireysel analizlerle intiharın nedenlerini araştırmaya çalışan bilim insanları "kendi kendisinin ölümüne neden olma" eyleminin nedenini tam olarak açıklayamazlar. Çünkü intihar eyleminin asli sorumlusu toplum ve kültürdür. Her insan evladının toplumsal kokuşmuşluğa dayanabilmesi mümkün değildir. 

Son yıllarda "siyaset yapmayın" sloganlarıyla Kenan Evren nesli "apolitik" kitleler belirmiştir. Bir tarikat müridi gibi siyaseti yapabilecek zeka seviyesinde ve kalibrede olmadığına inanan bu apolitik kitleler, zaman içerisindeki umutsuzlukları, gelecek öngörüsüzlükleri görmezden gelerek yaşamaya devam etmektedirler.

Halbuki durum toplumsal tepkide bitmektedir. Toplum olumsuzlukların ortadan kalkması için tepki koyarsa siyasi irade de buna kayıtsız kalamayacaktır. İnsan hakkını aradıkça, ahlaksızlıklara karşı "hayır" dedikçe insan kalacak ve hayatın anlamına vakıf olacaktır. 

İntihar vakalarının en önemli nedeni toplumsaldır. Emile Durkeim'in bir çırpıda okuduğum kitabı "intihar" yüz küsür yıl önce bunu zaten kanıtlıyor. Her yıl birbirlerine yakın sayıda intihar oranının gerçekleşmesi intiharın bireysel nedenlerden çok toplumsal nedenlere bağlanmasını gerekli kılmaktadır.

Fakat intihar oranlarının, özellikle çocuk ve genç intiharlarının artışında Psikiyatrinin ilaçla tedavi taassubu da önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü neredeyse her anti-depresanın ve anti-psikotiğin intihar eğilimini artırdığı bilinmektedir. Fakat bu yazıda intiharın toplumsal nedenine odaklanıyorum.

Ülkemizde intihar eylemi dini olarak da çok hoş karşılanmaz. Hatta intihar edenin cenaze namazının bile kılınamayacağına yönelik tepkiler de toplum içinde yer bulmaktadır. Böyle intihar karşıtı bir toplumda bile 2014-2017 yılları arasında neredeyse 10 bin kişi intihar etmiştir. Bunun yine neredeyse %70'i erkek %30'u kadındır. En çok intihar eden yaş grubu 20-25. 

Kendi kendine yeter bir ülke, ithalat bağımlısı bir ülkeye dönüştürülüyor. İnsanların emekleri dövizdeki hareketlilikle buz gibi eriyor. İstikrar vaatleri "boş" çıkınca girişimcilik ruhu ortadan kalkıyor ve potansiyel yatırımcılar kendilerini beklemeye alıyorlar.  İşveren yeni "işçi" almıyor, var olan işçiler işten çıkarılıyor maliyeti azaltmak için. Üretimde kısılmaya gidildikçe ülke büyümesi yavaş yavaş daralmaya gidiyor.

Böyle bir ortamda hayatın bu kurtlar sofrasına atılan birey, dünya hayatının büyütüldüğü dönemde söylendiği gibi olmadığını anlıyor. Sınırsızca oynayabildiği çocukluğuna özlem duymaya başlıyor. Zamanla içinde bulunduğu "kölelik hali" onu umutsuzlaştırıyor. Umutsuzluklara alışırsa insan yaşamaya devam etmekte herhangi bir beis görmez elbet. Ancak iç sıkıntılar baş gösterince kaçınılmaz son gerçek oluyor ve en çok yaşaması gereken, hayatın tadına bakması gereken genç bir birey hayatına kendi isteğiyle son veriyor. 

Bu anlattığım tabloda asli sorumlu elbette toplum ve onun seçtiği siyasi iradedir. Bana göre siyasi irade gençliğe umut veremedikten sonra  bir hiçtir. Yaşlının güvencesi, gencin umudu olan yarınlar için toplumun siyasi iradeyi etkileme gücünü sonuna kadar kullanması gerekir. Buna da medya gücü denir. 

İnternetin kişiselleşmesiyle birlikte insanlar "apolitize" olduklarını söylüyorlar. Bu tamamen "köleliğe alışmak" demektir. Yoksulluğa, haksızlığa, savaşlara, kepazeliklere karşı tek laf etmeyen, kendi öz faydası için dünyanın kaynaklarını sömüren bu zihniyet intihar oranları için ne diyebilir? 

Bir internet oyununu(Mavi Balina) oynatmayarak çocuğunu intihardan kurtardığını zanneden ebeveynler gibi toplumun yöneticileri de bu temel insani sorunları görmezden gelmektedirler. Bu zihniyet toplu intiharlara bile sebep olabilir. 

Aslına bakılırsa bilgisiz ve aynı zamanda cahil kitleler çocuklarına hiçbirşey verememektedirler. Aynı şekilde devlet de yeni nesillere hiç birşey verememektedir. Halbuki devlet neden vardır? 

Başıboş bir biçimde güçlünün güçsüzü ezdiği bir kurtlar sofrasında yaşamak zorundaysak devlet neden vardır? Devlet yaptırım gücüyle zengin - fakir uçurumunu ortadan kaldırabilecek yegane güç değil midir? Zenginliği toplumun tabanına yayma görevi de devletin en asli görevi değil midir? İnsanlığa gelecek umudu vermeyen bir toplum ve devlet daha ne kadar yaşayacaktır?

En asli görevini bile yerine getiremeyen devlet değişmedikçe, dönüşmedikçe gençliğin zihninde yer etmeyecek ve zaman geldiğinde arkasından bir cenaze namazı bile kılınmayan, yalnız başına gömülen bir bireye benzeyecektir. 

Günümüzde tapınılan bir hale gelen devlet kurumu ve siyasi yöneticiler toplumun en önemli sorunlarını görmezden geliyorlar. Onlara hatırlatmak biz vatandaşların görevidir. Onlar sorunları halı altına süpürerek sorumluluktan kaçmaya çalışken bizler halı altındakileri orta yere saçmalıyız. 

Yoksa yaşamamızın ne anlamı kalır?

Yorum Gönder

0 Yorumlar