"Niyet etmeden tuttuğun oruç kabul olmaz" denir ya hani... "orucu tuttuğuma göre niyet etmişim demektir" dersiniz. "Hayır!" diye tepki koyulur. "Niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya" diyeceksin!
"Yoksa orucun kabul olmaz"
Bir işi yapmak, bir eylemde bulunmak, bir davranışı sergilemek yetmez, hatta hiç önemli değildir; bunu söz ile ikrar ve tekrar etmek gerek. Çünkü hakim inanışa göre, dile gelmemiş davranış, hiç davranılmamış gibidir.
Bunu tersten düşündüğümüzde de aynı sonuca ulaşırız. Yani bir işi yapmış veya yapacakmış gibi konuşarak, o işi yapma zorluğunu, elinizi kirletme sıkıntısını üzerinizden atabilirsiniz. Çünkü öyle bir söz söylemişsinizdir ki, o sözün ifade ettiği davranışın var olup olmaması önemini yitirmiştir.
Bir gayrimüslimin müslüman olması için kelime-i şehadet getirmesi yeterlidir. Aynı şekilde bir müslümanın dine ters şeyler söylemesi, hakim inanışa göre, dinden çıkmasına neden olacaktır. Tüm mezheplere göre ise, dinden çıkan öldürülür.
Diyelim ki, söylediğiniz sözün kendi değil ama, sözün ifade ettiği şey suç teşkil ediyor. O zaman da sanki o suçu gerçek anlamda işlemişsiniz gibi cezalandırılmanız gerekir. Çünkü kültürel olarak artık suçun var olup olmaması değil, sizin itirazcı özgüveninizin baskılanması elzem hale gelir.
Kötülüklerden korunmayı sağlayan sözlerin özgüvenli bir şekilde söylenmemesi toplumsal kültüre göre, kötülüğe davet çıkaracaktır, Belki biraz abartılı olacak ama, hakim inanışa göre, toplumun helak olmasına sebep olacaktır. Bu durum da bilinçaltında gelecek korkusuna mahal verecek ve sağduyulu davranmayı engelleyecektir. Başa gelen kötülüklerin sorumlusu olarak hakaret ve alay edenler gösterilecektir.
Ülkemizde eylem ve söz arasındaki ayrım muğlaklaşmıştır. Davranış ile düşünmek ve düşünceyi ifade etmek arasındaki ayrım tamamen ortadan kalkmış durumdadır.
Kadim inanışlardan olan büyücülük de buna sağlam bir örnektir. Örneğin, bir büyücü bir kağıda bir kaç sözü karalar ve büyünün etki etmesini istediği kişiye yaklaştırılır. Böylelikle "söz/büyü tesir etmiş" olur.
Başka bir örnekte de olduğu gibi, kapısını besmele ile açmadan eve girmenin uğursuzluk getireceğine inanan birisi gibi sözün bizatihi kendisinin etkili olduğuna inanılır. Burada Allah'ın adı bir çeşit koruma büyüsü işlevi görür. Buna tılsım inanışı diyebiliriz. Aksi halde melekler evi terk edecek ve ortam şeytanlara ve cinlere kalacaktır.
Peki bu anlattıklarımın hakaretin suç sayılmasıyla ne alakası var?
Hakaret de bir sözdür. Bir dine, bir örgüte, bir devlete veya güçlü bir şahsa... Kime hakaret edilirse edilsin, ne ile dalga geçilirse geçilsin, ne kadar ağır olursa olsun söz, sözdür. Ancak Yunus Emre'nin de dediği gibi maalesef "söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı" mottosuna Allah'ın ayeti gibi inanılmaktadır.
Kötü bir davranışta bulunmadığı halde, sırf sarfettiği sözler nedeniyle insanların cezalandırılması zulümden farksızdır. Aynı şekilde o kötü davranışı işlediği halde, hakaret etmediği için cezasız kalması da büyük bir adaletsizlik olacaktır.
Tehdit ve Şantaj Ne Olacak?
Tehdit ve şantaj daha farklı değerlendirilmesi gereken konular. Bunlar da sözdür, ama dolaylı olarak bir eyleme dönüşürler. Örneğin, hırsızlık yapmak amacıyla santaj, haraç kesmek amacıyla tehdit. Yani ortada gerçek bir suça götüren süreçler var.
Yine de bu iki sözün de cezası hapis olmamalı. Ortada bir suç varsa, tehdit ve şantaj ancak ağırlaştırıcı sebep olabilir. Aksi halde tehdit edenler ve şantajcılar, ifşa olarak en büyük cezayı çekmiş olacaklardır. Sosyal yaşamda saygınlıklarını yitirmeleri kadar ağır bir ceza olamaz.
Fakat bunun gerçekleşmesi için özgür bir basına ihtiyacımız var.
Peki iftira?
İftira bir toplumu yiyip bitiren en önemli suçlardan biridir. Menfaat uğruna yalan söyleyerek bir kişinin hayatını kaydırma amacıyla işlenir. Fakat iftira suçunu işleyenin de yine hapsedilerek cezalandırılması mantıksızdır. Çünkü daha hapiste bile olsa müfteri, iftira etmeye devam edebilecektir. Zaten bu suçtan hapislerde yatan çok azdır. Peki ne ceza vereceğiz de iftira eden veya iftira etme niyeti olanlar bu niyetlerinden vazgeçsinler?
Bir kişi iftira suçunu işlemişse, o kişinin hayatı boyunca şahitliğine itibar edilmemelidir. Bundan daha caydırıcı bir ceza olabilir mi?
Nefret suçu?
Ülkemizde başka bir muğlak konu da nefret suçudur. Gerçekte nefret suçu oluşabilmesi için ortada gerçek bir suçun olması, bunun ayrımcı ve ırkçı saiklerle işlenmesi gerekir. Buradaki nefret, ağırlaştırıcı sebep haline geldiğinde işlenen suç, nefret suçu olur.
Yani sırf nefretini belirttiği, bir toplumu aşağıladığı, insanların kalbini kırdığı veya ırkçı sözler sarfettiği için kimse nefret suçunu işlemiş olmaz. Fakat bu motivasyonla gerçek anlamda suç işlemişse, karar alıyorsa, örneğin Bolu Belediye Başkanı gibi suyu 10 kat pahalı satıyorsa, bu suçu işlemiş sayılır. Hatta bu suçu kamu gücünü kullanarak işlediği için cezası daha da ağır olmalıdır.
Cumhurbaşkanına ve Atatürk'e Hakaret
Cumhurbaşkanının yönettiği halktan kıymetli olduğu ve oturduğu makam gereği kutsal görüldüğü düşünesiyle ülkenin kurucusuna ve fiili Cumhurbaşkanına hakaret etmek yasaklanmıştır. Halbuki bu yöneticilerin hukuk önünde diğer insanlardan hiçbir bir farkı olmamalıdır.
Bir devlet yöneticisiyle bir apartman yöneticisi arasında fark yoktur.
Hatta kamu gücüne haiz oldukları için normal sade vatandaştan daha çok hakarete karşı toleranslı olmak zorundalar. Örneğin aç kalan ve çocuklarına yiyecek bir şey veremeyen bir anne, cumhurbaşkanına küfretmeyecek de kime küfredecek? Kime beddua edecek?
İşçi, patronuna; asker, komutanına; öğrenci, öğretmenine ve vatandaş, yöneticisine aslında her an hakaret ve küfretmektedir. Fakat bunu neden yaptığını sorgulamak yerine, hakaret edeni hapisle cezalandırmak büyük bir zulüm olacaktır.
Örneğin, bir telefon hırsızı 1 yıldan 3 yıla kadar ceza alırken, Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi 1 yıldan 4 yıla kadar ceza almaktadır. Yani Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, hakaret etmeyip telefonunu çalsaydı, daha az ceza alacaktı.
Sanırım bu örnek nereye varmak istediğimi anlatıyor.
Varılan Kanı:
İfade özgürlüğü, dile gelen her türlü sözün, nasıl bir söz olursa olsun, ne kadar küfür içerirse içersin iftira, tehdit ve şantaj dışında hepsini kapsamalıdır. İftira, tehdit ve şantajın da hapsetmekten ziyade daha caydırıcı cezaları mümkün.
"şu söylenebilir ama bu sözlenemez" diyemezsiniz. Böyle dediğinizde, şuanda muzdarip olduğumuz, kuralların güçlüler lehine yorumlanmasına imkan tanırsınız.
Bizler köle miyiz ki efendimize hakaret edemeyelim?
Hakaret, gerçek anlamda suç işlememek için haksızlık karşısındaki kızgınlığın dile gelmesinden başka bir şey değildir. Hakaret edemeyen, hıncını bağırarak, çağırarak, küfrederek atamayan insan, işte o zaman şiddete meyledecektir.
Kimse kendisine veya bir yakınına hakaret edilmesini istemez. Fakat dünyanın gerçeği bu. Hakaretin doğal bir insani tepki olduğu bilinciyle suç sayılmaması gerektiğini anlamak zorundayız. Yoksa suçsuzların içerde, suçluların da dışarda ellerini kollarını sallayarak gezdiği bir ülkede nasıl güvende oluruz?
Kuran'da Allah, kendi ve diniyle ilgili söz ile alay edenlere ceza emretmemiştir. Hatta onlarla konu değişince tekrar sohbet edilebileceği söylenmiştir. Gerçek anlamda din ile alay etmek, maun suresinde apaçık anlatılmaktadır. Yetimi öksüzü doyurmayan, gösteriş için zaman kılan, kamu malına el uzatanlara Allah, din ile alay ettiklerini söylemiştir.
Eğer her hakaret eden hapsedilseydi, insanların ezici çoğunluğu hapiste olurdu.
“Kavga Etmek Yerine Küfür Etmeyi Seçen İlk İnsan Uygarlığın Kurucusudur”
Bu haritada hakaretin serbest olduğu ülkeler grinin tonlarıyla resmedilmiş. Türkiye'nin de bu ülkeler arasına girmesi mümkün.
0 Yorumlar
Yorumları buradan yazabilirsiniz.