Trafik her zaman büyük bir sorundur. İnsan bedeninde dolaşım sistemindeki trafik tansiyona neden olur. Kan hücreleri trafiğe takılıp damarlara basınç yaparlar ve gerektiği gibi hedeflere besin gönderemezler. Aynı şekilde karayollarında türlü nedenlerle trafik oluşursa bölge ekonomisi yavaşlar, israf artar ve insanlar işlerine geç giderler, erken yorulurlar.
Şehrin bunaltıcılığı yetmiyormuş gibi trafikte geçirilen zaman da arttıkça şiddete eğilim de artar. Bu günlerde İstanbul trafiğinde her gün bir sürü şiddet olayıyla karşılaşmamızın yegane nedeni trafiğin ta kendisidir. Bazıları bu şiddettin tek suçlusunun şiddeti uygulayan olarak görmeye bayılırlar. Onlar, "vay şerefsiz" der geçerler, konu da böylelikle kapanmış olur. Şiddeti uygulayanın cezalandırılmasıyla tüm sorunlar çözülmüş gibi zannederler. Ancak İtiraz Online ailesi olarak biz böyle yapamayız.
İstanbul trafiği yüzünden bir iş teklifini reddetmiş biri olarak bu konuyla biraz daha ilgili olduğumu söyleyebilirim.
Yoksulluk ve zorunlu köy boşaltma neticesinde buralara göçenleri anlıyorum. Onlar yeni bir yurt arıyorlar ve iş aramakla zamanlarını heba etmek istemiyorlar. Başka ne yapabilirler?
Fakat ya gönüllü göçenler?
Onlar İstanbul'daki elitizme aşık olanlar... Zenginlerin, tarihi eserlerin, boğazın yanında olmak isteyenlerdir. Gerçi yerleştikten bir kaç yıl sonra İstanbul trafiği yüzünden denizi, tarihi falan unuturlar, işlerine odaklanırlar. Onlar bir kaç kuruş maaş için pis havanın, trafik ve betonun içinde yaşamayı seçenlerdir.
İstanbul'a gelen turist sayısının artmama nedeni de tam olarak budur. O kadar yol tepip İstanbul'un trafiğine takılmak, nemle birleşen o pis havayı solumak kimseye iç açıcı gelmez tabi.
İstanbul kabalık olmasının getirdiği sorunları çözmemiş iğrenç bir şehir olma yolunda son sürat ilerliyor. Betona ve asfalta boğulmuş bu şehrin yeşil alanı da yok denecek kadar az. İstanbul aynı zamanda ülkenin en pahalı şehirlerinden birisi. Asgari ücreti minimal bir yaşam sürsek bile 15 günde eriten bir şehir burası.
Bunlara rağmen hala burada yaşamak istiyorsanız, diyecek bir söz bulamıyorum.
Yeni başkan İmamoğlu'nda bu sorunu çözecek potansiyel görüyorum. Fakat o ve onun destekçileri dünyaya sembolik olarak bakıyorlar. Asıl sorunları görmezden gelerek makam odasında dua etmemesine ve başörtülülerinin kamudan ihraç edilmesine varan söylemleri üretiyorlar. Bunların gerçek sorunlar olmadığı, yalnızca intikam için üretildiği inancıyla asli sorunlarımızı çözmeyi engelleyen tüm çevrelere sesleniyorum.
Başörtülü olsa ne olur başı açık olsa ne olur?
Trafik biraz daha azalıyor mu? İstanbul'un havası biraz olsun ferahlıyor mu? Betonların arasında bir metrekare daha yeşil alan artıyor mu?
Sonradan İstanbul'a göçenler İstanbul'u kendi memleketi olarak görmüyor belli ki. Halbuki, daha önce oturduğu köyde bir sorun olsa aynı günün sabahına o sorunu çözülmüş bulurdunuz. Demek ki İstanbul bir iş yeri. Demek ki buna katlanmamız gerekiyor.
Hayır! İstanbullular buna katlanmamalı.
Katlanmamaya başlarsanız çözüm yakınlaşır.
İstanbullular her Allah'ın günü trafiği ön camlarından çok net görmelerine rağmen bu trafik sorunu neden çözülmüyor?
Demek ki ülkede görmekle ilgili değil, çözmekle ilgili büyük sorun var. Trafiğin insanları ne kadar nefretle dolu yaptığını bilmenize rağmen, her gün kıçınız araba koltuğunda ter içinde kalmasına rağmen, yakıt maliyetiniz artmasına rağmen hala bu sorun çözülmüyorsa suçlusu sadece yöneticiler değil, sorunun çözülmesini layığıyla istemeyen sizlersiniz.
0 Yorumlar
Yorumları buradan yazabilirsiniz.