FEDERASYON VE BÖLÜNME KORKUSU

Sert bir merkezi yapıya sahip Türkiye'de en büyük korkulardan birisi federasyon sonucu bölünme korkusudur. Çocukların cinlerden, hortlaklardan korktuğu gibi milliyetçiler de bu federasyon heyulasından korkar. Bu yazıda "Federasyon gelecek, Türkiye bölünecek" diye korkmakta haklı mıyız? konusunu tartışıyorum.

Modern Avrupa tarihinde üniter(merkezi) devletler imparatorlukların küllerinden birer birer doğdu. Aynı dili konuşanlar, birlikte yeni statüler kazanarak sürüler halinde bağımsız oldular. Bağlı olunan, itaat edilen hanedanlıklar teker teker devrildikçe "ulus" kavramı gün yüzüne çıktı. 

Uluslar bünyelerinde bulunan daha küçük ve güçsüz milletlere "ulus" olma şansı vermeden asimile etmeye başladılar. Dillerinin teker teker unutulmasına sebep oldular. Kültürler zaman içerisinde çoğunluğun lehine buz gibi erimeye başladı. 

Farklı kültürler, imparatorluklar içerisinde hanedana biat etmek suretiyle hayatta kalabiliyordu. Ancak imparatorluklar sonrası gelişen ulusçuluk akımları karşısında pek direniş gösteremediler ve yok oldular veya yok olmaya yüz tuttular. 

Bazı üniter ulus devletler kısa sürede bünyelerinde bulunan eylemci ve isyankar alt kültürlerin varlığını tanıdıkça alt hukuk ve alt statü kavramları gelişti. Merkezi bir hükümetin bulunduğu bu genç devletlerde artık irili ufaklı özerk devletler de bulunuyordu. Küçük kültürler kendi dillerini konuşabiliyor, kültürlerini doyasıya yaşayabiliyorlardı. Bu anlamda ayrılmanın, bölünmenin, tam anlamıyla bağımsız olmanın bir anlamı kalmıyordu.

Fakat üniter devlet anlayışında ısrar eden devletlerin boyunduruğunda yaşayan kültürler ise, içlerindeki ayrılma hayallerini daha da ısıtıyorlardı. İğrenç şartlarda çalıştırılan bir kölenin sahibinden kaçmak istemesi gibi her dakika efendisinin tökezlemesini, hastalanmasını bekliyorlardı.


Halk hareketleriyle geçen süreçler sonucunda üniter ulus devletlerin kazandığı görülmemiştir. Tarih böyle bir şeyi hiç ama hiç yazmamıştır. Hitler Almanya'sına, Mussolini İtalya'sına ve onyıllarca yönetimde kalan Franco İspanya'sına ne olduğunu hepimiz gördük. Tüm bu ülkeler şuanda federatif bir biçimde yönetiliyor.

Diktatörlük örnekleri olarak gösterilen bu ülkeler tekçi ve üniter olmalarıyla kendilerini ifade ettiler. Bu ülkelerin kalıntılarından birden çok dilin resmi hale geldiği, yerel yönetimlerin çok güçlü olduğu ve yerel piyasaların özgürleştiği federatif ülkelerin kurulduğunu görüyoruz. 

Sert bir merkezi devletten yerel yönetimlerin güçlendirildiği, yerel piyasaların kendince özgür olduğu federatif devlete geçiş süreçlerini artık tartışmalıyız. Ekonomik ve sosyal anlamda İstanbul ile Ankara arasındaki yaşam standardı uçurumunu görmeliyiz.

Farklı kültürleri, milletleri, dilleri, inançları tanımalıyız. İbadethaneleri, müzeleri, anadil eğitimini ve kurumlarını resmi olarak koruma altına almalıyız. Psikoloji bilimine göre, sosyal yaşamda birden fazla dil işiten, farklı kültürleri tanıyan ve değişik inançlarla karşılaşan insanlar sorun çözme konusunda çok başarılı oluyorlar.  

Gazi üniversitesi kalabalık oluşu gerekçesiyle "yönetilemiyor" diye bölünürken milliyetçilerden tek ses çıkmıyor. Ama iş daha büyük yönetim kavramlarına dayanınca herkes hep bir ağızdan çeşitliliğe, farklılığa karşı çıkıyor.

Bölünmekten korktuğu için titreyenlere sormalıyız:

Eğer bölünmekten korkuyorsan, neden onlara durmadan bölünmek için sebepler veriyorsun? Dillerini yasaklıyorsun, kültürlerini yok sayıyorsun?

Federasyon bölünmek için değil, bölünmemek için icat edilmiş bir kavramdır. Yüzyıllarca kardeşin kardeşi boğazladığı, dünya savaşlarının merkezi olan karanlık  çağlardan sonra Avrupa Birliği konfederasyonunun kurulması en güncel örneklerden biridir. Birbiri arasında yüzyıllarca kanlı savaşlara gark olan Arap yarımadası kabilelerinin Peygamberin getirdiği Medine sözleşmesini imzalamaları da buna en güzel örneklerden biridir.

Federasyon birlikte yaşayabilmenin bir yoludur. Bölünmek istemiyor ama tüm farklılıklarımızın tanınmasını istiyorsak, federasyon kurulmak zorunda. Herkesin birbirine benzediği yekpare bir ulus devlet fikri artık gülünç gelmeli insana. 

Farklılıklarımızın güzelliklerimiz olduğunu görmüyor muyuz? Gökkuşağı tek renk mi olsaydı? Bulutlar simetrik mi olmalı?
Ağaçlar aynı boyda, hayvanlar hep dört ayaklı mı olmalı? 

Milyarlarca farklı canlının beraber yaşadığı bu dünyadan hala ibret almayacak mıyız?