Laik Bir Devlette Diyanet'in İşi Ne?

Bir halifelik imparatorluğu olan Osmanlı yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye cumhuriyetinin temel ilkesi laiklik olarak benimsenmiş ve tüm şekilci kurallar laiklik dairesi içerisinde konulmuştu. Dönemin dünyasındaki iktisadi temelli ideolojilerden farklı olarak Türkiye'deki laiklik, sadece ve sadece dine ve inanç dünyalarına mesafeli olmakla yetiniyordu.




O dönemde ülkemizde Türklerin İslam'ı kabulünden bu yana hayatını sürdürmüş yüzlerce tarikat cirit atıyordu. Tarikatların ve toplumca saygı duyulan din alimlerinin ortadan kaldırılması laik cumhuriyetin tek otorite olmasını sağlamak için elzemdi. Fakat yeni cumhuriyet bunu oldukça şiddetli yaptı. İşin sonunda hayatta kalan tarikatlar yeraltına kaçtığı için görev tamamlanmış sayılmıştı. Fakat gerçekte insanlar sadece tarikat bağlantılarını gizlemişlerdi. 

Bundan sonra halk üzerinde mutlak otoriteyi tesis etmek için dini dünyanın da laik devlet tarafından ele geçirilmesi gerekiyordu. Her caminin ve imamın devlet gözetiminde tek elden atanması ve yönetilmesi dindar halkı laik devlet düzenine entegre etmenin en önemli yoluydu. 

Peki gerçekte Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dini otoriteye karşı kurulmuş laik düzende işi ne?

Bunu anlayabilmek için her cuma 110 bin camide okunan hutbelere, sorulan sorulara verilen cevaplara ve ara sıra verilen fetvalara bakmak yeterlidir. Bu hutbeler dindar zihni etkileme bakımından çok ama çok önemlidir. Cami cemaatinin gerçek gündemlerden soyutlanması, alakası olmayan gündemi benimsemesi için ve devlet düzeninin kararlarını rasyonalize etmek için hutbelerin hazırlandığı su götürmez bir gerçektir.

Halbuki dindarların sadece Allah'tan korktuğu bilinciyle hükümete veya devlete karşı gelme, otoriteden hak talep etme potansiyeli çok yüksektir. Bu potansiyeli kullanamasınlar diye sembollere ve şekillere indirgenen bir devlet dini ile karşı karşıyayız.

Rönesans ve Reform sonrası din, kiliseye sıkıştırılmış ve gerçek dünyadan tamamen soyutlanmıştı. Fakat yine de kilisede mutlak bir özgürlüğe sahip oldular. Buna da "din ile devlet işlerini ayırmak" denmişti. Fakat ülkemizdeki camilerde tamamen devletin borusu ötmektedir. Buralarda herhangi bir özgün fikir duyulamayacağı gibi her türlü farklılık görmezden gelinir. 

Çünkü imamı devlet atar, maaşını devlet verir. Halbuki imamların aldığı maaşta 83 milyon vatandaşın hakkı vardır. Peki Allah'a ve halka karşı sorumlu olması gereken imamlar gerçekte kime karşı sorumludur?

90'larda devlete bağlı Diyanet camilerinde namaz kılmanın caiz olmayacağını savunan ve cumhuriyetin egemenlik alanlarını "darülharp" olarak gören dindarlar, bugün diyanet vasıtasıyla laik devlete bütünüyle entegre edilmiş durumdadır. Aslında o dönemde dindarların temel bakış açısını laiklerin dine saldırmaları ve başörtüsü karşıtlığı oluşturuyordu. Başörtüsü serbestliği sağlanınca "darülharp" söylemleri yerini "darüsselam" söylemlerine bıraktı.

Yapısal anlamda devlet düzeninde herhangi bir değişim olmamasına rağmen laik cumhuriyet, dindarlar tarafından hiç olmadığı kadar benimsendi. Atatürk'ün bile başaramadığı bu entegrasyon, "dinibütün" ve otoriter bir cumhurbaşkanıyla başarılmıştır.  

Halbuki insanlık tarihinden bu yana devlet sofrasından yiyen, devlet tarafından maaşlanan din alimlerinin aslında hükümetin ve zenginlerin sözcülüğünü yapan bir ruhban sınıfını oluşturduğu açıktır. Tarikatları da katarak genel olarak ruhban sınıfı iyi niyetle ortaya çıkmış olsa bile Allah'ın razı olacağı kurumlar değildir.

İslam'da ruhbanlık olmadığı halde, Diyanet bu yönüyle diğer tarikatları da içine alan bir Türkiye tarikatına dönüşmüştür.
 
Milletin ve emekçinin kaynaklarıyla zenginleşen ruhban sınıfı bu zenginliği kaybetmemek için devleti yani bürokrasiyi ele geçirerek geçmişi aratır şekilde adaletsiz bir ortam yaratıyorlar. Başörtüsü karşıtları laiklerin bile yapmayacağı adaletsizliklere bugün ne yazık ki alışmış durumdayız.

Bugün camilerde var olan en küçük sorunların bile tartışılması imkansızdır. Bir caddedeki yolda çukur olsa bile bunu camide tartışamaz, camiden çıkan belediye başkanına bu sorunu anlatamazsınız. Çünkü orası camidir!

Halbuki mescidler peygamberimiz zamanında sosyal hayatın kalbinin attığı yerlerdi. İhtiyaç fazlalıkları ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Namaz vakitleri dışında mahalle meclisleri kurulurdu. Fakat şimdiki camiler bütünüyle faydasız ve etkisiz bir şekilcilik üzerine işlemektedir.

Bu itibarla özellikle Türkiye'deki laikliğin din ve vicdan özgürlüğü olarak yorumlanamayacağı ve laikliğin devlet gözetiminde bir din mezhebinin şekilci yorumunu dayatma aracı olarak kullanıldığını gözlerden kaçırmamak gerekir. 

Üniversite düzeyindeki ilahiyat mezunlarını da katarsak, her yıl 320 bin ilahiyatçı mezun olmaktadır. Her yıl mezun olan ziraatçı sayısı ise bu sayının 64'te 1'i dir. Merak edenler diğer mesleklere de bakabilirler. Neredeyse her türlü reel meslek İlahiyat'ın yayılmacılığı karşısında erimektedir. Bilenler bilir, ilahiyat bitirdiyseniz her işi yapabilir, her yere müdür olarak atanabilirsiniz, tabi ki torpili mukabilinde.

İktisadi ideolojilerin, fikirlerin ve dini anlayışların bütünüyle lanetlendiği, sorgulamanın, mizahın ve insan haklarının engellendiği ülkemizde başörtüsü gibi sembollere yönelik yasaklar, insanları sadece başörtüsü konusunda birleştirmiştir. Fakat iş çalışma sürelerine ve asgari ücrete gelince, insan haklarına veya işsizliğe, ifade özgürlüğüne, yani kısacası adalete gelince herkes suspus olmaktadır. İşte Diyanet burada dindarları etkisiz eleman haline getirme ve toplum için hiçbir faydası olmayan ilkelere entegre etme görevini neredeyse tamamen başarmıştır.

Özetle Dinayet'in görevi insanları daha yönetilebilir kılmaktır.

Osmanlı'da halka reaya denmesi Padişah'ın bir çoban olarak görülmesinden kaynaklanmıştır. Bugün saltanat kalkmış olsa bile reaya olmaya devam ediyoruz. Sadece padişahımızı kendimiz seçiyoruz. 

Şunu bilmeliyiz ki, bugün devlet düzeni Diyanet'i ve imamları maaşlarken aslında din ve inanç dünyasını da temerküz ediyor. O zaman da empoze edilen din Allah'ın değil, devletin dini oluyor.

Buna bir dur deme zamanı gelmiştir!

Yorum Gönder

0 Yorumlar