İMAMIN PAPAZDAN NE FARKI VAR?

İmamlar caminin bulunduğu yerdeki insanlara karşı değil, bağlı oldukları ve maaşlarını aldıkları devlet bürokrasisine karşı sorumludurlar. Bu yüzden ülkemizdeki camilerin devlet memuru imamlarıyla güçlü sermayedarlardan bağış alan Kiliselerin papazları arasında pek bir fark bulamıyorum.




Her insana has olması gereken dini düşünce üzerinde hegemonya kuran iktidar sahipleri zamanla dini dünyanın çoğunu inhisar etmiş ve bu sistemin devamı için "memurlar" görevlendirmiştir. Bu memurlar en ücra köşelere "misyoner" edasıyla yani görev bilinciyle ulaşmış ve bilgisiz toplumları ele geçirmeyi başarmıştır. 

Dini kurumsallıkla ele geçirilen bölgelerin zaman içerisinde doğal kaynakları sömürülmüştür.  Kendi hesabına çalışarak karnını doyurmasına, sorunlarını çözmesine izin verilmeyen toplumlar giderek yoksullaştırılmış, işçileştirilmiş, köleleştirilmiştir. Bu kalabalıklara korku ve "kaderciliği" aşılaması gereken ise hala aynı kişi ve kişilerdir.

Sadece Yaradanı ve onun sözünü eline geçirdiğini iddia edenlerin din ve inanç adına söz söyleme yetkisinin olduğu düşünme biçimi buradan gelir. Yoksa içinde bulunduğumuz devran dönmeye başlar. 

Ruhban sınıfı olarak adlandıracağım , imam, papaz, haman, keşiş gibi dinine göre isimlendirme alan bu insanlar var olan düzenin savunucusudurlar. Topluma durmadan "bu devran dönmez; yoksul yoksuldur, zengin zengindir" mesajı verirler. Görevleri de temel olarak budur. 

Yöneticilerin ve onları yönlendiren sermayedarların isteği üzerine son yüzyılda din ve onun isyankar damarı mabetlere sıkıştırılmıştır. Sosyal yaşam ile din kavramını ayırmak için ellerden gelen yapılıyor. Bu nedenle cami imamı da sosyal yaşam ile dini yaşam arasındaki ayraç görevini yerine getiriyor. 

İmamlar ve bağlı bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı hak hareketlerini bastırmak için hemen fetva döşenerek dini hassasiyetli kitleleri bu hak taleplerinden uzaklaştırma gayreti içindedirler. Apolitik, çevresinde olup bitenden bihaber, komşusu açken tok yatan kitleler var etme emeli güderler. 

Ülkemizde imamlık mesleğinin gerçekten saygı duyulacak üyeleri mevcuttur. Bunlara bu yazıda şunu sormak isterim: 

Özgür ve bedava olması, gönüllü bir biçimde anlatılması gereken din ve onunla alakalı menkıbeler, kıssalar, kurallar; haramlar, helaller anlatarak, namaz kıldırarak para kazanmak doğru mudur? Din anlatarak, namaz kıldırarak para kazananlar bunun vebalini ödemeyecekler midir? 

Papazlığa benzeyen imamlık gibi bir ruhban sınıfına hiçbir toplumun ihtiyacı yoktur. Toplumun tecrübeli ve bilgili olarak görülenleri zaten gönüllü olarak halihazırda yapılan işleri rahatlıkla yapabilirler. 

Devletin 110 bin camide her gün vaaz veren, tek tip cuma hutbelerini okuyan imamlarını aslında toplumun özgürlüğüne karşı oluşturulmuş bir gardiyan ordusu gibi görüyorum. Din anlatarak para kazanan ve cemaate kaderciliği öğütleyen bir ordu...

Bu anlamda gittiğim bir cuma namazında okunan hutbe sonu duasından da bahsetmem gerek. Normalde imamlar tepkilere karşın "...Yarabbi, vatanımızı, milletimizi kötülüklerden koru" gibisinden dualarla konuşmalarını bitirirler. Keçiören Ayvalı camisinde ise genç bir imam aynen şöyle dua ediyor: 


"...Allah'ım devletimizi, milletimizi kötülüklerden koru"

Sanıyorum ki son yıllarda bu dua anlayışı iyice yaygınlaştı. 
Muhtemelen dindar kitlelerin laik Türkiye Cumhuriyetine entegrasyonu böylelikle tamamlanmış oluyor. 

Devlet insan içindir ve eğer insanın yararını korumuyor, işe yaramaz bir hale geliyorsa, değiştirilir, yenilenir, yani yıkılır, daha önce yirmi defa olduğu gibi yeniden kurulur. Devlet insanların ortaklaşa yaşayabilmesini sağlayan bir araçtan başka bir şey değildir. 

Aklı olan insan her şey hakkında istediği gibi düşünme ve inanma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Bunu engellemeye çalışan her bir kurala ve kuruma karşıyım. İrade Yaradanın verdiği sahip olduğumuz beklide tek değerli şeydir. Bunu savunmak için elimden geleni yapacağım. 

Yorum Gönder

0 Yorumlar