Ne kadar absürt değil mi? "Nasıl olur da bir insanın emekli maaşı çalıştıkça düşer" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, ama ne yazık ki bunu sormakta geç kaldınız. Çünkü 2008 yılında 5510 no'lu kanunda yapılan değişiklikle, yani 12 yıldır, çalıştıkça emeklilik güvenceleriniz her ay azalıyor da azalıyor.
İşçiyi köleden ne ayırır? Güvenceleri, hakları ve elden ayaktan düştüğünde huzurlu bir yaşam sürebilme ihtimali... Peki Türkiye'de ne oluyor da işçiler gün geçtikçe köleleşiyor?
2008'de yapılan kanun değişikliği işçi hakları açısından sadece Türkiye'de değil, dünya tarihinde de eşi benzeri görülmemiş bir geriye dönüşü simgeliyordu. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan köle isyanları ve işçi ayaklanmaları sonucunda dökülen kanlar, çekilen acılar sonucunda elde edilen kazanımlar işte tam olarak 2008 senesinde tuzla buz edildi.
Türkiye'de işçinin kazanımlarının yok edilmesi geleneği 2008 yılıyla başlamamıştı elbette. Bunun için 1999'a gitmek gerek. İstanbul, Sakarya ve İzmit'te 17 Ağustos günü çok büyük bir deprem meydana gelmişti. Binlerce kişi harcında deniz kumu kullanılan evlerinin üzerlerine çökmesi nedeniyle ölmüş, yüzlerce kişi ise oluşan küçücük yaşam boşluklarında hayata tutunmaya çalışıyordu.
Medya bu deprem felaketinin mucizelerini ilk yayınlayan olmak için yarışıyor ve tüm Türkiye'deki ilgi İstanbul ve çevresine kayıyordu. Hükümet ise sabah akşam durmadan çalışmalar yapıyordu. "Depremin zararlarını azaltmak ve mağdurları desteklemek" için radikal kararlar alacakları belliydi. Ya da öyle sanılıyordu...
8 Ekim 1999'da yani 17 Ağustos depreminden 3 hafta sonra, hala enkazlarda arama kurtarma ekiplerinin"sesimi duyan var mı?" diye bağırdığı zamanlarda hükümet binalarında, mecliste ve özellikle çalışma bakanlığında sabahlara kadar ışıklar sönmedi ve bir kanun alelacele resmi gazetede yayınlatıldı.
Bugün 3 milyona yakın sayısıyla EYT olarak bilinen (emeklilikte yaşa takılanlar) grubun mağduriyetinin sebebi de o kanundur. Çalışanların çok büyük bir bölümünün emekli maaşını düşüren, başkalarına el açmasına sebep olan o kanundur.
Herkesin gözü kulağı enkazlardayken çıkarılan bu kanunla artık eskisi kadar emekli maaşı alınamaz olmuştu ve güvenceler iyice azaltılmıştı.
Şunu hatırlatmakta yarar var: Türkiye dünya üzerinde en uzun çalışma saatlerine sahip ülkeler listesinde rekorlar kırıyor. Alınan maaşa göre çalışma saati oranlandığında ise, emek ücretleri Çin menşeli şirketlerin bile ağzının sulanmasına sebep oluyor.
1999 Öncesi-2008-Günümüz
Türkiye'de ödenmesi gereken primler ve primlerden elde edilecek maaşların hesaplaması her dönem için farklı olduğundan dolayı emekli maaşınız çalıştığınız tüm zamanların prim ortalaması kadar olur. Bu yüzden 99 ve 2008 öncesi dönemler ortalamaya olumlu etki yaparken 2008 sonrası, hala sona ermediği için, her çalıştığınız ay emekli maaşınız düşer.
2008 yılından sonra çalışmaya başlayanların emekli maaşı çalıştıkça düşmez fakat, onlar da 65 yaşından önce emekli olamayacaklar. Siz ise 2008 öncesi ve 1999 öncesi çalışmaya başladıysanız ve hala çalışmaya devam ediyorsanız her geçen ay emekli maaşınız 99 veya 2008 öncesi hesaplamanın ortalamasını düşürdüğü için azalır da azalır.
Hatta 2019 yılında 500 liradan aşağıda emekli maaşı alanların sefaletinin muhalif partilerce dillendirilmesi sonucunda hükümet, en düşük emekli maaşını 1000 lira seviyelerine çıkarma kararı almıştı ve hala bu devam etmektedir. Yani hükümet bu hesaplama yönetiminin ne kadar zalimane olduğunu kabul etmiş durumdadır.
Kazanımlarımızı tümüyle yok eden bu kanunlar halka pazarlanırken "SGK açık vermeyecek" diye müjdeler isteniyordu. Halk da "oh ne güzel" diye tekrar tekrar sıkılmadan oyunu veriyordu. Halbuki Avrupa'da sosyal güvenlik kurumlarının tamamı zarar ederler. Bu zarar zenginden alınan vergilerle kapatılır ve böylelikle sosyal devletin ne demek olduğu belli olur.
Ancak bizde her gelen iktidar işçinin, emekçinin, emeklinin, bağımsız çalışanın hakkını nasıl azaltırım, kazanımlarını nasıl yok ederim diye akşamı sabaha karıştırıyorlar. Zenginden alıp fakire ve emekçiye vermek yerine, fakirden ve emekçiden alıp zengine vermeyi tercih ediyorlar. Bunu da hem dini hem de milli duygularımızı sömürerek yapıyorlar. Buna artık bir dur demeli.
İşçiyi köleden ayıran kanunların yeniden ihyası ve toplumsal huzurun yeniden tesisi için gözümüzün önündeki perdelerden kurtulalım ve zenginlerin boyunduruğu altındaki siyasetçileri etkilemenin yollarını arayalım.
Toplumun gerçek gündemi aslında bunun gibi hak ihlalleriyken saçma sapan konular üzerinde cebelleşip duruyoruz. Umarım geleceğimiz daha bilinçli günlere gebedir.
Selametle...
0 Yorumlar
Yorumları buradan yazabilirsiniz.