Selahattin Demirtaş'ın devranı dönecek mi?

Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde yazdığı ikinci kitabının adı Devran. Demek ki Demirtaş günün gelip devranın döneceğine olan inancını hala kaybetmemiş. 




Türkiye'de 10-20 yılda bir gerçekten de devran döner. Günübirlik yaşayan toplumlar belli bir istikameti tutturmakta çok zorlanırlar. Bu yüzden bir yaprak gibi rüzgarda dönüp dururlar. 

Demirtaş ve Figen Yüksekdağ  ve HDP'li milliyetvekilleri, belediye başkanları ile yaklaşık 2,5 yıldır tutuklu yargılanıyorlar. 2015 genel seçimlerinden sonra "çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılması" üzerine başlayan hendek olayları kanla bastırıldıktan ve 15 Temmuz'dan sonra bu HDP'li yöneticililerin önemli bir bölümü tutuklandı. Bu yazıda Demirtaş özelinde ilerleyeceğim.

Erdoğan'ın ve hükümetin de desteklediği şekilde PKK'lılar silah bırakıp artık dağdan ovaya inecek  ve hakları siyasi olarak, meclislerde ve barışçıl eylemlerle arayacaklardı. 

Bu tarz sorunları olan ülkeler silahlanmış örgütleri etkisizleştirmek için meclislerin kapısı açarlar. İngiltere'de İRA üyeleri, Kolombiya'da FARC üyeleri meclise girdi. Savaş ortamından barış ortamına geçiş genellikle böyle olur. Silahı anlamsız kılmak için konuşmaya, sözlü hak aramaya yani ifade özgürlüğüne izin vermek gerekir. 

Bu anlamda psikanalizin kurucusu Freud'ın şu muhteşem sözünü paylaşmak isterim:


Kavga etmek yerine küfretmeyi seçen ilk insan uygarlığın kurucusuydu.

Türkiye'deki en büyük sorun çözüm süreci anlaşmalarının gizli olmasıydı. Kimin neyin altına imza attığı bilinmiyordu. Bir araba satış sözleşmesi bile iki şahitle yapılırken 40 yıllık savaşı bitirecek anlaşmanın kapalı kapılar ardında istihbarat yetkilileriyle yapılması çok yanlıştı. Bu anlaşmalar Kolombiya'da olduğu gibi kameralar karşısında, tüm yetkililerin katılımıyla yapılmalıydı. Ama böyle olmadı ve kan oluk oluk akmaya devam etti. Demek ki iki tarafın yöneticileri de barış ortamının savaş ortamından daha fazla fayda sağlayacağına inanmayarak kanı, kargaşayı yani savaşı arzulamışlardı.

Pamuk ipliği giden çözüm süreci döneminde Demirtaş çok güçlü bir lider olmayı başarmıştı. Genç ve hazırcevap yönü Erdoğan karşısında ona artı puanlar kazandırıyordu. HDP'nin 2015 seçimlerine bağımsız olarak değilde parti olarak girmesi de büyük bir riskti ve HDP %10 barajını aşarak meclise girince işler değişti. 

Muhtemeldir ki  Erdoğan, Demirtaş'ın parti olarak seçimlere girmeyeceğine inanıyordu. Böylelikle çözüm sürecinin mimarı olarak yalnızca kendisi görülecekti. "30 küsür yıllık savaşı bitiren adam" olacaktı. Fakat Demirtaş bu zeka dolu hamlelerle bu gücü elinden alıyordu. 

Ak Parti aldığı düşük oyla sarsılırken Erdoğan üstün dönüşme yeteneğiyle tekrar döndü, devranı döndürdü. Bu sefer  parti içi muhalefet yüzünden eleştirilerin odağı olup güçsüzleşen Bahçeli'yi yanına alarak milliyetçi/ırkçı gömleğe cuk oturdu. Ardından hendek olaylarının kanla bastırılması ve darbe girişimi sonrası durmayan bir savaşlar dönemine girdik. 

Her grup toplantısında hükümeti ve MHP'yi zekice eleştiren Demirtaş bu dönemde tutuklandı. Yaptığı basın açıklamaları üzerinden "Terör propagandası yapmak" suçu atılarak... 

2,5 yıldır cezaevinde olan Demirtaş ikinci kitabını çıkarıyor. Adı Devran. Kitapta 14 adet hikaye olduğu söyleniyor. Alıp okumam belki, ama bu kitabın adı beni düşündürtüyor. Demek ki Demirtaş, bu devranın dönebileceğine olan inancını hala  kaybetmemiş. 

Hapishane ve savaşlar süreci sonucunda Demirtaş son yılların en güçlü liderlerinden biri olmasından bence zerre kayıp yaşamamıştır. Hatta bu hapishane dönemleri onu daha da güçlendirmekte, onun adını her dağda bayırda yankılandırmaktadır. Zaten ülkemizde hapse girmeden Cumhurbaşkanı olunmuyor galiba. 

Devlet bürokrasisi ve yargısı parti kapatma hamlelerinin gelecekte partisi kapatılanlar lehine gelişmeler doğurduğunu biliyor. Milli Nizam kapandı, Selamet kuruldu. Selamet kapandı, Refah kuruldu. Refah da kapandı, Saadet kuruldu. ve Ak Parti'de bu "milli görüş"ten ayrılarak kuruldu. Ve bunlar iktidar koltuğundan inecek gibi görülmüyorlar.  Aynı şekilde Kürt siyasi hareketi de DTP'den BDP'ye ardındansa daha kapsayıcı bir sol anlayışla HDP'yi kurdu. 

Bu partiler geçmiş hallerinden kat be kat daha da güçlendiler.

Fakat partiyi kapatmadan o partinin yöneticilerini içeri atarsanız aynı etkiyi yaratmaz mı? Toplumda bir siyasi damar varsa onun yeşermesini engelleyebilir misiniz? Partileri kapatsanız da, yöneticileri zindanlara tıksanız da bu böyledir. Su akacağı yolu bulur. 

Selahattin Demirtaş'ın hangi gerekçelerle, hangi suç isnatlarından dolayı tutuklu bulunduğunu merak ediyorsanız Banu Güven'in şu yazısını okumanızda fayda var:
http://www.diken.com.tr/demirtas-davasi-sayfa-cok-delil-yok/



Yorum Gönder

0 Yorumlar