"METAL YORGUNLUĞU"

Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin hantallığını başlığımızda kullandığımız kelime grubuyla betimledi. Kılıçdaroğlu'nun 'adalet yürüyüşü' sonrası Erdoğan, 'yorulan çekilsin' diyerek partiyi yeniden imar etmeye çalışıyor. Peki Ak Parti'deki pansuman müdahaleler zaten halihazırda var olan ölümcül hastalığın şifası olabilecek mi?














Tuhaf bir aceleyle halkoyuna sunulan 16 Nisan Cumhurbaşkanlığı Sistemi Referandumu ardından Ak Parti içerisinde 'Pelikancılar', 'İslamcılar' ve 'liberaller' Erdoğan'ı sevme kampanyası başlattılar. Erdoğan'ı en çok kendilerinin sevdiğini ve onun her dediğini yaptığını iddia eden bu gruplar zamanla medya aracılığıyla birbirleriyle takıştılar. Bu süre zarfında lider olan Erdoğan, kapalı toplantılarla bu takışmaların önüne geçti. Seçim varmış edasıyla her gün ikişer kere 20 TV ekranında onu izler olduk. 

Parti içerisinde özgül irade belirtisi gösterebilecek olanlar bu tarz hitabet bombardımanından sonra oturduğu yerde oturur vaziyette kalakalıyorlar. Böyle olunca da parti içerisinden sadece Erdoğan'ı dinler ve izler vaziyette bakakalıyoruz. 

Bir çeşit lider putlaştırması hastalığı yaşayan Ak Parti, zamanla Turgut Özal'lı Anap'ın kaderine benzer bir geleceğe doğru evriliyor. Bu süreç 'hala dimdik ve gür sesiyle' dağılmış ve ne yapacağını bilemeyen partililerini bir arada tutmaya çalışan bir 'çoban'a dönüştürüyor onu. Çünkü seçimler tek başına kazanılmıyor. 

Partinin kurucuları zaman içerisinde çeşitli nedenlerle partiden ayrıldı ya da ayrılmak zorunda bırakıldı. Bunun nedeni ise Erdoğan'ın kendinden başka irade istememesi. Neden bu sonuca vardın? derseniz... Yeni heykel tartışmalarına bakınız. 

Bazı belediye başkanları neredeyse eşzamanlı olarak 'Erdoğan aşkından ötürü' Reisicumhura benzetmek için bin şahit heykellerini diktiler. Gerçekten tarihte bu kadar kötü heykel görülmemiştir.

Onların beklentisi; 'Zeki Müren'de bizi görecek mi? diye soran kişinin beklentisiyle paraleldir. 'Bakarsın Erdoğan bir konuşmasında bizden de söz eder, bizi över' beklentisi. Bu hal tam bir hastalığa işaret etmektedir. Koltuklara layık olmadığı halde oturanlarda ve ahkam kesenlerde işte tam olarak bunun gibi hastalıklı bir minnet hissi oluşur. "O olmasaydı, olmazdık" tarzı insanlığın yerlerde sürünmesine neden olan iğrenç bir hastalık. 

Daha sonra Erdoğan, heykellerinin dikilmesini eleştirince, bu hastalıklı zihinler küçük çaplı kalp krizleri geçirdiler. "Onun bir bildiği vardır" ile son bulan, "nasıl olur da, tapınırcasına sevdiğimiz liderimiz bizi eleştirebilir' tarzı bir beyin fırtınası içinde buldular kendilerini.  

Ak parti içerisinde Erdoğan'ı sevmeyen yoktur. Fakat, Erdoğan'dan başkasının lafının itibarsızlaştırılması, Erdoğan üzerinden yeni siyasi bir literatür oluşmasına neden oluyor. Bu Erdoğan'ı eleştirmekse hiçbir Akpartili yandaş bunu asla kabul etmemektedir. Biz Parti içerisindeki küçük grupları eleştiriyoruz denilmektedir. Zaten yandaş gazete ve TV'lerde Erdoğan hiç mi hiç eleştirilmez. 

Böyle olunca da, "racon kesilecekse ben keserim" diyerek, parti içerisindeki mülk pazarlığı temelli münakaşaların önüne geçmeye çalıştı Erdoğan. Bu sözler medya tarafından bir kaç kişiye yönelik olarak algılansa da, aynı zamanda herkes için "aganın poku üstüne pok yapılır mı?" demek oluyor.


Şahsen Erdoğan'ın kişisel yaşamını bilmem, beni ilgilendirmez de. Fakat, onun kamusal icraatı herzaman eleştiriye açık olmalıdır. Bilakis kendi partilileri de eleştirebilmeli, itiraz edebilmelidir. Bunun tepede oturan muktedir tarafından ortadan kaldırılması, etraftaki özgül irade gösterenlerin tasfiye edilmesiyle olur. Zamanla, iradesiyle var olamayacağını gören açgözlüler, lideri putlaştırma yoluna giderek, putun etrafında bağış toplayan hamanlara dönüşmektedirler. Başka bir grup, diğer grubu herhangi bir yönden engellerse,putun önünde bile çeşitli münakaşalar yaşanabilmektedir. 

Zamanında 'ben gidersem, devlet biter' gibi bir söz de söylemiştir Erdoğan.O bir vesile ile görevi bırakmak zorunda olsa, ne topraklarda bir verimsizleşme ne de rahmette bir azalma görülecektir. Erdoğan'ın bırakış bunalımı doğal dünyanın fıtratının bir gereği olarak yeni birinin boş koltuğa oturmasıyla son bulacaktır. 

Ağır metal fabrikalarından çıkmış motorlu taşıtlarda görülen bir sorundur 'metal yorgunluğu'. "Çalışmaktan yorulmuş" partililerini kırmadan ayıklamak isteyen Erdoğan, bu tanımlamayı partilileri için söylemekte ve 'yeni, diri bir ruhdan söz etmektedir'. Verdiği örneğe eğilirsek, metal yorgunluğu oluşmuş ise, o metalin veya motorun artık kullanılamayacağı anlamına gelir. Yani metal yorgunluğu çözülemez bir sorundur. Yeni, taze bir makineye ihtiyaç olduğunu gösterir ki bu da Ak Parti'nin tekrar ayağa kalkamayacak kadar hastalandığını afişe eder. Diğer taraftan, yeni muktedirin bir makine gibi çalışarak 'metalinin yorulması' onun bir önceki güruhun düştüğü makineleşme hastalığını kaptığını gösterir. Onların bir robot veya kodlanmış bir makine gibi çalışması değil, insanlar arasında adaletle hükmetmesi beklenir. 

Dini söylemi Adalet ekseninde kavramsallaştıran CHP'nin sözde mi öz de mi belli olmayan sloganlarını duymaya başladığımız bir siyasi devrim süreci içerisindeyiz. 16 Nisan Referandum sonuçları koltuklara oturanların soğuk soğuk terlemesine, koltuklara oturmak isteyenlerin hırs ve azimle davranmalarına neden olmaktadır. CHP daha fazla adalet demekte, Ak Parti daha fazla kabuğuna çekilmekte. 

2019'da milletin vergilerinin biriktiği hazine ve varlık fonunun gücünü elinde tutan, askerin ve polisin emrinde olduğu kişinin kesinlikle işinin ehli, adil ve hakkaniyetli olması gerekir. Eğer dış tehditler var diye kararlarda değişiklikler oluyorsa, o dış tehditlerin istediği oluyor demektir. Mesele koltuğun boş kalması, kaos olması meselesi değildir. Mesele o koltuğa oturanın işin ehli olup olmadığındadır. 



Yorum Gönder

0 Yorumlar