Türkiye,
10 yılda 27,8 milyon dekar tarım arazisini kaybetmiş ve kaybetmeye devam
ediyor. Sanayi ve şehirleşme etkisiyle topraklarını hızla betonlaştıran
Türkiye, ekonomik büyümeyi inşaat sektörüne bağlayarak betonlaşmaya ön ayak oluyor. Bunula beraber Şehirlerin gerçek sahibi olan
bizler, şehrimizin geleceğini belirleyemiyoruz.
Türkiye’nin Tarım Arazileri Süratle
Azalıyor
Gıda
konusunda endişeli olan gelişmiş ülkeler gelişmekte ve ya gelişmemiş ülkelerden
gıda(kaynaklı yakıt) için arazi satın alıyorlar. Şimdilik tarım arazilerinin
yeterli olduğunu savunan Türkiye’de ise, tarım arazi imarında rekora koşuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu ve diğer verilere göre, Türkiye, 27,8 milyon dekar
tarım arazisini imara açmış, dolayısıyla kaybetmiş.
Kaybedilen bu topraklar Türkiye ortalamasına
göre şöyle değerlendirilebilirdi;
7,8 milyon
ton buğday üretilebilirdi (ve bir o kadar da saman elde edilebilirdi) veya
4,1 milyon
ton kuru fasulye üretilebilirdi (sulama durumunda) veya
3 milyon ton
mercimek elde edilebilirdi.
Araştırmacılara göre bu örnekler daha da artırılabilir. Fakat, burada önemli olan nokta milyonlarca dekar tarım arazisini kaybeden Türkiye’nin geleceğin gıda garantisini tehlikeye düşürmüş olması. Zira küresel ısınmayla beraber milyonlarca dekar toprağı çölleşen Türkiye, sağlıklı tarım arazilerini imara açarak gıda konusundaki garantiyi ortadan kaldırıyor.
Şehirleşme ve
Sanayi ile topraklarımızı her geçen gün kaybediyoruz. Bu konuda sessiz
kalınamayacağını anlayan Tarım Bakanlığı, 2014 yılında tarım arazilerinin imara
açılıp betonlaşmasına karşı bir kamu spotu hazırladı. Bu kamu spotunda,
”Atalarımız tepelere yerleşerek tarım
arazilerini yüzyıllarca korudurlar. Bu toprakların bize atalarımızın mirası
değil, torunlarımızın emaneti olduğunu unutmayalım.” Denilerek tarım
arazilerinin önemi vurgulanmıştı. Fakat, çeşitli istatistik kurumların yaptığı
araştırmalara göre Türkiye, tarım arazilerini hızla kaybediyor.
Bu noktada Türkiye,
gelişmekte olan bir ülke olarak metropollerdeki(İstanbul,Ankara,İzmir) büyük
hızla şehirleşmeyi engelleyemiyor. Bunun en önemli nedeni, diğer sosyo-ekonomik
gelişmişliğin az olduğu bölgelerden metropollere göçün hızla artması. Bununla
beraber, Sanayi’nin ulaşım ve hammadde kaygısıyla metropollerin yakınına
kurulması da örnek gösterilebilir.
Diyarbakır’da Aşırı Betonlaşma
Doksanlı
yıllardaki göç dalgası nedeniyle konut
talebinin zirveye çıktığı Diyarbakır’da, tarım arazisi kaybı Türkiye
ortalamasının oldukça üzerinde. 2005-2015 arası 2 milyon dekar tarım arazisinin
betonlaştığı Diyarbakır'da çiftçiler ‘pek çok aile gitmek zorunda kalacak.’
diyerek tehlikeyi gözler önüne seriyor.
Konya Ovasındaki Tarım Arazileri 4’de
1 Oranında Azaldı
Uzun yıllar
çölleşmenin yok ettiği tarım arazileri haberleriyle gündeme oturan Konya Ovası,
bununla beraber betonlaşmanın en bariz şekilde gözler önüne serildiği bir
yer. Türkiye’nin tahıl ambarı olarak
adlandırılan Konya ovası, tarım arazilerinin 4/1’ini ya imara ya da kuraklığa
kurban verdi. Bu noktada, araştırmacılara göre, kuraklıkla boğuşan Konya ovası,
tarım arazilerinin imara açılmasıyla iyice küçülüyor. Sağlıklı tarım arazileri
parsel parsel yok oluyor.
Şehirler ve Sanayiler Küresel
Isınmaya Sebep Oluyor
Dünya’da ve Türkiye’de sanayileşme ve şehirleşme çok
hızlı bir şekilde artıyor. Ekonomik büyüme (GSMH) için tahrip edilen doğanın
yanında, atmosfere salınan carbon gazları ve şehirlerin oluşturduğu beton
yığınları küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden. İnşaat furyasına kendini
kaptırmış Türkiye’de nüfusa yetecek kadar konut olduğunu savunan
araştırmacılar, tehlikeli bir geleceğin bizi beklediğini söylüyorlar.
Bu bağlamda,
BM iklim Değişikliği Taraflar Konferansı üyelerince oy birliği ile kabul edilen
Paris Antlaşması, 1997-Kyoto Protokolü'nün yerini alması bekleniyor. Anlaşmada
küresel ısınmanın sınırlandırılması kesin karara bağlanmış durumda. Fakat,
gelişmemiş ülkelerin bu konuda ne yapacağı bilinmiyor. Antlaşmada kabul edilen
maddelere göre, gelişmiş ülkeler, gelişmemiş ülkelere yardım yapmakla yükümlü.
Fakat, bunun ne kadar sürdürüleceği belli değil. Sadece Ekonomik büyüklüğün baz
alındığı araştırmalarda gelişmiş ülke statüsüne giren ülkeler bile küresel
ısınma, hızlı ve dağınık sanayileşme sorunuyla karşı karşıya.
Küresel Isınma Geleceğimizi Elimizden
Alabilir
Sera
etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen
ortalama sıcaklıklarda görülen artışa küresel ısınma diyoruz.
Küresel
ısınma sonucu kutuplar ve yakın bölgelerinde buzlar eridikçe yerlerini kara
veya sular almaktadır. Kara ve suların kar ve buza oranla daha az yansıtıcı
olması Güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla ısınmanın daha fazla
artmasına yol açmaktadır

Küresel
ısınma örneğin kutup bölgelerinde ve Grönland'da buz tabakasının erimesi Güneş
ışınlarının daha fazla emilmesini sağlarken, Sibirya'da buzlu göl ve
bataklıklarda hapsedilmiş, CO2'den 20 kat daha etkili metanın açığa çıkmasını
sağlar. Yine iklim düzensizliği ve kuraklık, bazı bölgelerde önemli bir karbon
yakalayıcısı olan orman örtüsünü yok edebilir, denizlerin ısınması deniz
dibinde depolanmış olan metan hidratın atmosfere karışmasına yol açabilir.
Maldivler ve
onun gibi deniz seviyesine yakın bölgeler su altında kalma riski altında.
Bununla beraber, dünya tatlı su rezervlerinin denizlerin yükselmesiyle ve
kuraklıkla beraber azalacağı bilim adamları tarafından kaçınılmaz son olarak
görülüyor.
Tarım
arazilerinin betonlaştırılarak yok olması; şehirlerin ve sanayilerin küresel
ısınmaya ön ayak olması sorunu toplumun kendi kararlarıyla çözülebilir. Bu
sayede, insanların geleceğini geçirecekleri şehirleri kendi fikirleri
doğrultusunda değiştirmesi/dönüştürmesi gerekir.
Türkiye’de
tarım, orman ve sit alanlarının imara açılması, bununla beraber nüfusun artıyor
olması da önemli bir sorun. Bu sorunun çözümünde ise, şehirlerde yaşayanların
kendi şehirleri konusundaki görüşleri çok önemli.
Şehirliler Şehri Hakkında Karar
Alamıyorlar
Türkiye’de şehir planlamaları, köprüler, havalimanları;
parklar, bahçeler gibi konularda milletin ne düşündüğünün önemi Diyarbakır ve
Konya örneğindeki gibi geri plana atılıyor. Bu noktada iktidar olan siyasi
irade yüksek oy aldığı şehirlerde yapılanların ve yapılacakların halk nezdinde
tamamen kabul edildiğini düşünme hatasına düşüyorlar.
Aslına
bakılırsa, bir şehirde yaşayan insanların o şehirde yapılacak/yapılmış her şey
hakkında fikir belirtmesi ve şehir yöneticilerinin bu fikre uyması
gerekir. Yapılan sosyolojik araştırmalara
göre, şehirleri hakkında söz sahibi olabilen şehir halkı daha aktif ve girişken
oluyor. Psikolojik araştırmalar ise şehirleri kendileri belirleyen şehirlilerin
daha mutlu olduğunu gözler önüne seriyor.
İnsanların sahip oldukları evlerini değiştirebilme özgürlüğü gibi,
şehirlilerin de şehirlerini değiştirme hakkı olduğunu düşünürsek, monoton bir
gelecekten kurtulabiliriz.
Kent Hakkı'nı öğrenmek için tıklayınız.
"Enerjide Dünya güneşe, biz yeraltına" yazısı için tıklayınız.
Kaynak: Hürriyet, Reuters, Al Jazeera
0 Yorumlar
Yorumları buradan yazabilirsiniz.